Yine buradayım işte. Sana verdiğim onca sözü hiçe saydım ve dönüp dolaşıp buraya geldim. Yalnız hissediyorum kendimi. Bazen insan yalnız hisseder. Etrafında onca sahte kucaklaşmalar olduğu için yalnız için yalnız hisseder. İçtenlik olmadığı için yalnız hisseder. Ve ben bugün biraz daha büyümüş hissediyorum kendimi. Gururla söylemeyi çok isterdim lakin içimdeki baykuşlar birer birer göçüyorlar. Nereye gidiyorlar bilmiyorum, bana uğramadıkları kesin. Sadece yazarken hissediyorum. Yazarken; içimde ayrılmadan, savaşmadan tek bir ruhta bütün bir kişi olabiliyorum. İçimdeki tüm sesler susuyor, tüm kavgalar diniyor. En siyahı da en beyazı da ortak noktada buluşuyorlar. Zihnimdeki tüm renkler yerini parmaklarıma veriyor ve ortaya bunlar çıkıyor.
Okuduğum bir kitapta “konuşarak anlaşılmaz” diyordu. “Asıl iletişim susarak yapılan iletişimdir.” Cenaze evlerinin suskunluğu bundan olsa gerek. Herkes kasveti, acıyı hissedebiliyor, görebiliyor. Ama kimse ağzını açmıyor. En konuşkanı bile. Birinin acısı diğerine geçiyor, onun acısı da bir başkasına. Uzun süslü cümlelerden medet ummayı bıraktım. Çünkü kimse anlamaz yanındakinin içinde ne fırtınalar koptuğunu. Kimse tam anlamıyla anlamaz bir başkasının, hatta belki de yıllardır tanıdığı insanın acısını. Başını aynı yastığa koyan, yıllarca aynı çatı altında yaşamış evli çiftler bile. Çünkü kimsenin ruhu kesişmez. Milyarlarca insan, milyarlarca ruh… tıpkı parmak izi gibi. Birbirine benzer, ama asla aynısı olmaz. Bu yüzdendir ki saçma gelir bana, bir başkasının yanımda oturup her şey geçecek demesi. Samimiyeti iki dudak arasından çıkan cümlelerde aramam, arasam da bulamam. Bir insanla konuşmak kolay, konudan konuya atlamak kolay. Asıl mesele bir insanla susabilmektir. Bir insanla susup, bu durumu yadırgamayabilmektir.