Susmak. Susunca geçeceğini sanmak, kabullenmek veya kabullenmiş gibi davranmak. Bilemiyorum ne kadar gerçek, ne kadar içten? Bazen sadece kendini koruma iç güdüsü, bazen sevdiklerine tavır almak, bazen kimsenin seni dinlemediğini fark etmek, bazen geçip gitmek… Ama hayır bahsettiğim bu değil. Farklı bir susmak bu, belki susturulmak. Dilinin ucuna kadar gelen sözleri yutmak zorunda kalmak…
Ve tabi kelimeler. Bilemiyorum. Bir söz geliyor aklıma; “kim ne derse desin kelimeler ve fikirler dünyayı değiştirebilir.” İnanmak istiyorum fark yaratmanın bir anlamı olacağına. Kimi zaman gerçek, çoğu zaman boğuk, yalan yanlış, bazen yalnız ihtiyar bir adam gibi bazen fırtına çıktığında camınıza vuran ince belli ağaç, bazen inançlarımız, bazen bulutsuz gökte yıldızlar… Bilemiyorum, kafamda senfoniler dolanıyor. Kelimeler aralıksız hücum ediyor sanki. Bilemiyorum ne uğruna yaşıyoruz? Yıldızlar neden var?
İnançlar, inançlarımız… Bizi hep daha sonraya sürükleyen, uğruna yaşamayı göze aldıran, kimse için olmasa bile kendimiz için anlamı olduğuna inandığımız düşünceler. Ve inançlar, sorgulamadıklarımız. Üzerine düşünmeden, doğru mu yanlış mı tartmadan kabullendiklerimiz. Körü körüne inandıklarımız, uğruna kalp kırdıklarımız, can yaktıklarımız… Bir sabah aynada gördüğümüz silüetin yabancılığı, sığlığı korkutuyor bizi. Ürperiyoruz kendimizi tanıyamamaktan. Sahi ne zaman geçmiştik o son duraktan, nerede kaldı eski dostlar, anılar? Bilmiyoruz. Ne de kolay yumuveriyoruz gözlerimizi. Görmek istemeyince bütün renkler duvar, bütün çığlıklar lal oluveriyor. Daha sıkı yumuyoruz gözlerimizi. Daha çok korkuyoruz gerçeklerden. Kaçıp gitsek keşke değil mi? Sahi gidilecek yer bıraktık mı ki? Bilemiyorum …
Ama söylemem gereken şeyler var.
Evet, evet eminim söylenilmesi gereken şeyler var.
Özgürlüğü düşünüyorum mesela, özgür doğmayı, özgür kalmayı, özgürce yaşamayı, özgürce ölmeyi. Dünyanın neresine gidersem gideyim özgür hissedebilmek istiyorum. Düzenlerden kaçıp gitmeyi arzulamak değil istediğim, istediğimde çıkıp gönlümce dünyayı alt üst edebilmek. Korktuğum şey rejimler değil hayır; gördüğüm o çorak kafalar. Kalbini dinlemeyi çoktan bırakmış, çokça yozlaşmış ve en son düşünme yetisinden de vazgeçmiş olanlar. Sahi kafalarımızın içi bu kadar darken dünyayı ne kadar genişletebiliriz ki? Bilemiyorum, ne kadar daha direnebiliriz ki? Bilemiyorum direnmeli miyiz ki? Ne için direniyoruz ki? Sahi, gözlerimizi yumup, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmak için geç mi?