Anadolu Ajansında, Amerikalı milyarderlerin Covid-19 salgınının etkili olduğu 10 aylık süreçte servetlerini 1,1 trilyon dolar ($) arttırdığı yazıyordu.
Şöyle ki…
Amerikan vatandaşı 660 milyarder, Covid-19 salgını döneminde 3 trilyon dolar olan toplam servetlerini, ocak ayı itibariyle 4,1 trilyon dolara yükseltmişler.
Şöyle bir bakışta bize ne denebilir? Gerçekten de öyle aslında. Bize ne? Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış.
Covid-19 sürecinde ve sonrasında uzmanlar bas bas uyarıyorlar: Gelecek hiçte beklediğimiz gibi olmayacak, diye. İşte envai türden korku senaryoları, distopyalar…
Ama, her şeyden önemlisi… Açlık tehlikesi. Yoksulluk tehlikesi. Mahrumiyet. Kısacası, tamamen yaşamımızı direkt etkileyecek gelişmeler. Şunu belirtmek gerekir, ortalığı karatmaya çalışanlara inat her zaman umutvar olmak durumundayız. Öte yandan anlatılanların gerçeklik payı da var.
Ne mi? Tarım sorunu… Gelecekte, bu yönde iklim değişiklikleri insanoğlunun beslenme kaynakları üzerinde doğrudan etkin olmaya devam ettiğinde, sera etkisiyle doğal yaşamın döngüsü bozulduğunda, devletlerin/hükümetlerin doğanın hükmü karşısında aciz ve çaresiz kalmaları durumunda…
Ne yapılacak? Beslenme ve gıda sorununun şimdiden masaya yatırılması lâzım. Yağmur yağmadığında, gördük ki yaşam birden kilitleniyor. Yağmur yağış rejiminin bozulması, doğanın insan eliyle tahrip edilmesi, tüm bu aşınmalar, şuan olmasa bile ileride insanlığın tümü için çanların çalmasına sebep olacaktır.
Gelecek bakımından kaygılı olan yazarlar, tarım politikalarına ve beslenme ile gıda tedarikinin önemine dikkat çekiyorlar. Benim üzerinde duracağım bir başka husus ise…
Türkiye olarak bu kritik süreçte ne kadar durumun vahametini idrak ettiğimizdir.
– – – – – –
Lafı nereye getireceğim… 21. Yüzyıl bildiğimiz gibi artık teknolojinin hakimiyetini ilan ettiği bir yüzyıl. Kabul etsek de etmesek de, kol gücüne dayalı işler ve meslekler, bilimin ve teknolojinin eşgüdüm içinde gelişme göstermesi nedeniyle, insanlığın belleğinden silinme noktasına geldi.
Bir yandan…
Açlık meselesi var. Ne olursa olsun insanlar için en temel beslenme kaynağı yine tarımsal faaliyetlerden elde edilen ürünler. Tarıma yönelik müspet politikaların sürdürülmesi, çiftçilerin desteklenmesi, bir toplumun ve devletin varlığı bakımından hayati derecede önemli.
Su kaynaklarımızın arttırılması, mevcut su kaynaklarımızdan maksimum verimlilik elde edilmesi, temiz suya erişim; üzerinde kafa patlatılması gereken en önemli meselelerdir.
Şimdi nereye geleceğiz? Önümüzde Covid-19 odaklı bir sene var. Ve bundan sonra bu salgının etkileri ilerleyen dönemlerde de iz bırakacak. Ama, öte yandan belirttiğim gibi, gelişmiş toplumlarla gelişen/gelişmekte olan toplumları ayıran en büyük faktör, bilgi toplumu aşamasına geçmiş olmalarıdır.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler, hâlâ tarım ile iştigal olduğundan ve üretimini daha çok “yükte ağır pahada hafif” bir portföyden oluşturduğundan, çağımızla ahenkli bir ilerleme kaydedemiyoruz. Tabii bu husus tüm gelişmekte olan ülkeler için geçerli.
Demem o ki… Evet ileride tarım, yine en önemli beslenme kaynağı olacak. Ama, öte yandan istikrarlı ve sürdürülebilir bir iktisadi kalkınma ve büyüme için, yine tarım sektörüne mi önem vereceğiz? Eskiden üniversitede okurken, dersler sırasında, işte gelişmiş ve ekonomileri büyük ülkeler için küçücük cihazlar üretip, bizim kamyonlarca tarım ürünlerimizi aldıkları dillendirilirdi.
Elin oğlu, bilgi toplumu olmanın verdiği avantajlarla, dünyaya daha fazla hâkim olmakta; sahip oldukları teknolojik ve bilimsel üstünlüklerle yeryüzünü istedikleri gibi biçimlendirmekteler. Sonuç itibariyle, bizler de Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak müreffeh bir ülke olma derdindeyiz. Belki, bana bu yazdıklarımdan ötürü kızabilecekler çıkacaktır.
Şimdi, yukarıda zikrettiğim ABD’li milyarderler, aynı zamanda dünyadaki çokuluslu şirketlerin de sahipleri. Büyük ihtimalle sahip oldukları şirketler de, bilgi ve teknoloji tabanlı şirketler. Evet, önümüzde bizleri açlık, kıtlık, besin tedariki gibi zorluklar bekliyor.
– – – – – –
Öte yandan…
Bu dediklerimin de altı çizilmeli.
Tarım ürünlerine muhtaç olmak durumundayız. Doğru. Ama, tarım ürünleri ile büyük ve gelişmiş ülke olma umuduz ne kadar rasyoneldir. Dediğim gibi…
Dönemimiz artık daha fazla…
Teknolojinin ön plana çıktığı bir devir. Bugün gelişmiş ve modernite süreçlerini tamamlamış ülkelere baksak, burada iktisaden faal olan nüfusun büyük çoğunluğunun hizmetler sektöründe istihdam edildiğini de görürüz.
Dünya değişiyor. Yıllardır dünya ve dünyanın sakinleri de değişime ayak uydurmak maksatlı mücadele veriyorlar.
Demem o ki… Teknoloji üretemeyen, transfer edilen teknolojileri özümseyemeyen, onu kendi koşullarına adapte edemeyen toplumların hangi sosyoekonomik ve siyasal tercihler üzerinde tartışma yürütürlerse yürütsünler geleceğe umutla bakmaları zorlaşacaktır. Sınırlar ötesi paylaşılabilecek teknoloji ve araştırma birikimi olan ülkeler, kalkınma yarışında ve rekabette öne geçtikleri gibi, işte böyle zenginlerin olduğu bir modern toplum olacaklar.
Bizim örneğimiz pekâlâ Amerika Birleşik Devletleri değil. ABD’de insanların ne kadar zor yaşam koşulları altında hayatta kalmaya çabaladıklarını zaten biliyoruz. Amerikan ekonomisinin tabana yayılmadığı ama öte yandan zengin ürettiği bir gerçek. Bizim için önemli olan daha çok Batı medeniyeti. Yanı kıta Avrupası, İskandinav ülkeleri.
Bugün, artık takkeyi çıkarıp düşünme zamanı…
Evet; bugün, tüm çabalarımız, gayretlerimiz, ülkemizi daha muasır bir devlet düzeyine çıkarmak. Kalkınmayı sürdürülebilinir ve sürekliliği olan ayaklara oturtmak.
İnsanlığın tarihsel deneyimlerini ve tarihsel süreci biz; Osmanlı Devleti de dahil olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti de bihakkıyla içselleştiremedik ve toplumsal yaşantımızın içine “olması gerektiği” şekliyle de monte edemedik.
Bugün, hâlen biz, 1900’lü yıllardaki Amerikan ekonomik yapısı ve istihdam yapısını ayakta tutmaya çabalıyoruz.
Bilmiyorum, belki de yanlış ve gereksiz şeyler yazdım. Ufkum buna yetti. Pekâlâ yazı; yazıcısını bağladığı gibi, ilerletilmeye ve yanlışlanmaya da açık olmalıdır.