Tarih sayfalarına göz attığımızda, Anadolu’da örgütlenmiş birçok isimsiz kahraman ile birlikte müttefik donanmalara karşı milli kuvvetlere deniz desteğini sağlayan Rüsumat 4 vapuru, hafızalarımıza nasıl da yakışıyor değil mi?
Şimdi epey bir geriye gidelim!
Osmanlı imparatorluğu, 1. Dünya savaşında mağlup olmuştu. İmzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın bazı maddelerine göre, boğazlar itilaf devletlerinin kontrolü altında olacak ve Osmanlı Devleti’nde küçük gemiler dışındaki tüm savaş gemileri müttefiklerin kontrolüne bırakılacaktı. Deniz donanmasındaki bu zayıflıktan faydalanan devletler, kıyıları kendi aralarında bölüşüyor ve Anadolu’da bir kargaşa ortamı yaratıyorlardı ( Özellikle İngiltere ve onun maşası Yunanistan, Fransa, ABD ).
Milli mücadele döneminde ise devlet, hem yeterli cephaneye sahip değildi, hem de kıyılarındaki abluka nedeniyle deniz nakliyatını gerçekleştiremiyordu. Mustafa Kemal’in emriyle ordunun silah ihtiyacının karşılanması için düşman kuvvetlerinden gizlenerek Rusya’dan Trabzon’a deniz nakliyesi gerçekleşti.
Denizcilik tarihinin gerçek efsanesi Rüsumat 4, artık batı cephesini güçlendirmeliydi. Batum Limanı’ndan epey bir cephane ve mühimmat yüklenmiş olan gemi, Yunan savaş gemilerine yakalanmamak için genellikle gece hareket ediyordu. Ordu Limanı’nın yakınlarında düşman savaş gemilerinin verdiği zayiatın öğrenilmesinin ardından, gelen emirle cephane ve mühimmatın, Ordu’ya boşaltılmasına karar verildi.
Kıyıya yeteri kadar yaklaşamayan Rüsumat için kayıklar yan yana sıralanmıştı. Ordu halkı yapılan çağrıların ardından süratle mühimmatı boşalttı. Yaklaşan düşman gemisine Rüsumat’ı teslim etmemek için valf açıldı ve gemiye su dolmaya başladı. Ayrıca geminin kullanılamaz halde olduğunu düşündürmek için de bir yangın çıkartıldı. Plan işe yaramıştı, Yunan gemisi geri döndü.
Kaptan Mahmut Gökbora ve Ordu halkının da yardımıyla yangın söndürüldü, valf takıldı, sular boşaltıldı, fındık yağı ile makineler yağlandı. Rüsumat, tekrar yüzüyordu! Yüzdükçe; gözlerdeki parıltı, kalplerdeki gurur, tıpkı Karadeniz’in hırçın dalgaları gibi coşuyordu.
Yunan gemileri, Rüsumat’ın enkazını ( ! ) bulamadıkça, diğer gemilere zarar veriyordu. Oysaki o, çoktan onarım için Batum’a varmıştı bile…
Ardından tekrar sefere başladı. Uğradığı her limanda coşkuyla karşılanıp, seferdeki gemilerin düdüğüyle, bakışları üzerinde topladı. Ancak olumsuz hava şartları ve ani baskın yapan savaş gemilerinden kaçış yoktu ve Eynesil’de saldırıya uğradı. Yine aynı şey yapılacaktı: Rüsumat’ı düşmana bırakmamak için batırmak! Düşman gemisinin top saldırısı da bu durumu hızlandırdı.
O artık herhangi bir sefere çıkamadı ama her seferinde gururla anıldı. Ordu Büyükşehir Belediyesi de, Rüsumat Müze ve Anıt Parkı projesi ile bu destanı gelecek nesillere aktarmayı planlıyor.
Not: Turgut Özakman’ın, her sayfası milletimin kahramanlıkları ve yalınayak mücadelesi ile dolu “Şu Çılgın Türkler” kitabını, özellikle Rüsumat ve Ordu halkının aktarıldığı bölümleri okumanızı tavsiye ederim.