Bugün hiçbirşey istemediğimi bir kez daha farkettim.. Hiçbirşey istemiyorum ne bugünü, ne yarını, ne sevgiyi ne de mutluluğu..
Hiçbirşey istemiyorum işte…
Neden hasta insanlara ya da bedenen eksik insanlara bişeyler veremiyoruz ki, bişeylerden kastım onlarda eksik ve bizde tam olan şeyler..
Bütün vücudumu, uzuvlarımı ve hatta alabilseler duygularımı bile vermek isterdim…
Çünkü artık bir şey hissetmek veya düşünmek istemiyorum, korkuyorum artık…
Düşüncelerim de attığım çığlıklardan dolayı sağır olmaktan korkuyorum..
Gece kalp atışlarımı duymaktan korkuyorum…
Ben artık gülerken içimde ki fırtınaları gizlemekten korkuyorum…
Neden anlamıyorsunuz ben artık yaşamaktan korkuyorum…
Bir güne daha uyanmaya tâkâtim yok sanki, bir kez daha günaydın demeye, bir gün daha geceyi beklemeye mecalim yok..
Ben erken yoruldum herhalde erken veda edeceğim belki de..
Çünkü hep böyle olur erken büyümek, mecbur olmak ve istemediğin halde her gün uyanmak insanı yorar bir yerlerde dinlenmek gerekmez mi?
Peki neresi…? Bence kendimizi kaybettiğimiz yerler, varlığımızı unuttuğumuz yerler…
Henüz kendimi kaybettiğim ya da varlığımı unuttuğum bir yer yok ama çok güzel göz yaşlarım var ‘sığındığım su birikintileri’.. O kadar çoklar ki, daha biri yalnız bırakmadan diğeri hemen devreye giriyor hepimize olmuştur bu onlara gözyaşı demek değişik aslında her biri hayattaki bir anlamı ifade ederken ve bizimle beraber yaşamı paylaşırken onlara sadece ‘gözyaşı’ demek ne kadar doğru..?