Bu buradaki ilk yazım olacağı için, minik bir tanıtım yazısı yazmayı uygun gördüm.
Ben Alp bu yazıyı yazdığım zaman diliminde daha 22 yaşında hayallerini hala terk etmemiş bir Egeli bireyim diyebilirim. Anadolu Üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğrencisiyim.
İnsanlar özellikle son zamanlarda oldukça depresif ve bunalmış hissediyor, bunun başlıca nedeni sosyal medya. Birçok arkadaşım da buna dahil, sosyal medyadan arkadaşlıklar, işler ve uzak mesafeli ilişkiler kuruyorlar. Görünüşte masum ve insanları birbirine yakınlaştırıyor gibi gözükse de sosyal medya insanlar için hiçte masum değil. Hadi sizinle birlikte şunu düşünelim, insanlar hayatında hiç görmediği birine en iyi arkadaşım diyebiliyor… En iyi arkadaş peki sizce ne? Birlikte oyun oynamaktan zevk aldığımız kişiler mi yoksa en çok zaman ayırdığımız kişiler mi? yada başka bir şey mi? Hayır, hayır… Kesinlikle en yakın arkadaş dediğimiz kavram bizi en az bizim kadar tanıyan ve karşılıksız seven kişidir. Ne çok zaman geçiriyorsun diye seni sever, ne de iyi oyun oynuyorsun diye veya yakışıklı/güzelsin diye… Bu yüzden bence bir insanın en yakın arkadaşı evcil hayvanlarıdır. Benim sorunumda bu aslında, yazarken anlatmak istediğim konudan uzaklaşıp başka bir konuya girmek.
En yakın arkadaş kavramına bir açıklık getirdiğimi düşünüyorsak başa dönelim… Sosyal medya dediğimiz bu uçsuz bucaksız çukura bir kere batan onun bağımlısı oluyor. Ömrünü kıraathanelerde harcayan amcalar bile sosyal medyayı bırakamıyor ve bunu bende kabullendim, hayatımızın bir gerçeği sosyal medya, peki hayatımızı merkezi olacak kadar önemli mi? İnsanların hayatında birden var olan bu sosyal medya kavramı beraberinde yüz yüze iletişimi, yardımlaşmayı, duyarlılığı, özgüveni aşırı derecede zedelemiş olmalı. Sokağa çıktığımda gördüğüm her 10 insandan 9u özgüven problemi yaşıyor. Hatta yaşamayan varsa bile zorla yaşatıyorlar, adam sosyal medyadan habersiz, kendince yaşayan birisi ve giyiminde tarzından dalga geçilerek linç kültürüne alet edilebiliyor. Kimliksiz o kadar çok insan var ki iyisi, kötüsü hepsi bir arada ve en kötüsü ise asla vicdan sahibi olmamaları. Son zamanlarda gördüğüm ve hoşuma gitmeyen linçlerden birisi de mesela şarkıcı Ufuk Yıkılmaz şahsına yapılan hakaretler. Başka bir rap sanatçısının ”oğluna bir baba bile olamadın” demesi üzerine, bir sürü insanın bu sözler üzerinden Ufuk beyi vurması ülkece geldiğimiz linç kültüründe ki son noktalardan birisi. Ailevi bir mevzuyu bile kendi çıkarları için adını ”diss” olarak adlandırarak bundan prim kasması, aslında o kişinin acizliğinin bir kanıtı. Böyle büyük kitlelere hitap eden sanatçılar bu linç kültürünü ayakta tuttukça, insanların psikolojisi kimsenin umrunda olmayacaktır.
Tabii bunlar sadece birer örnek daha fazlası da vardır. Bugün Twitter’ a girdiğinizde bir amcanın giyimiyle, yazdığı yanlış yazı ile veya bir oyuna girdiğinizde birinin kötü oynamasıyla onların psikolojisini hiçe sayarak adeta onların edildiğini görebilirsiniz. Uzunca bir yazı yazmak isterdim ama anlatmak istediklerim bu kadar ve aynı şeyleri farklı şekilde yazmak istemediğim için yazımı burada sonlandırmak istiyorum, buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim, burada anlatmak istediğim şey sosyal medya kullanan insanların duygularının hiç edilmesini hoş karşılayamamam ve bunun hakkında içimi size dökmek istememdi, linçsiz günler dilerim.