Size okuduğum bir şiirden bahsederek başlamak istiyorum yazıma.
Susarak unutmayı,
Yaşayarak alışmayı,
Güvenerek aldanmayı,
Ve severek kaybetmeyi öğrenmiş her insan için,
Yalnızlık:Dert değil sadece ZEVKTİR.
İnanın kime ait olduğunu bilmiyorum ama son cümle benim. Yalnız insanlar genelde sıkılırlar, mutsuz olurlar, kendini koca dünya da öylesine boş öylesine tek hissederler ki… Bense yalnızlığımla eğlenmeyi, yalnızlığımla nefes almayı seviyorum, yalnızlığımla özgürlüğümü hissediyorum, bununla mutlu oluyorum. Saatlerce kitap okumayı o küçücük dünyamda hayal kurmayı seviyorum, film izlerken sonunda vay be diyişlerimi kendi kendime bununla ilgili çıkarımlar yapmayı seviyorum. Kimse bana bırak kitabı diyemiyor, kimse bana film sonrasında ya tamam anladık muhabbeti yapmıyor, yalnızsan kimse seni yargılayamıyor.
Ben dün kendimi fark etmeden bir başkasına anlatırken(ben bu ara hiçbir şeyi fark edemiyorum)buldum ve aslında kendime dünya kurmuşumda haberim yokmuş onu anladım. Sadece bana ait, benim kurallarım, ben yargılarım benim kitaplarım, benim hikayelerim, benim gördüklerim, benim düşündüklerim…Kendimi kendi dünyama öyle bir adapte etmişim ki herkesten her şeyden kaçmanın bir yolunu bulabilmişim, kendimi dinlemişim umarsızca, ben ne dedim, ben şu an ne yaşıyorum diye oturup konuşmuşum kendimle. Nasıl cesaret edilir kendi hikayeme bir başkası düşünmemişim, inanmamışım, cesaret edemeyip korkmuşum.
Peki bu kız burada kendi edebiyatını mı yapmaya çalışıyor? (yoo herkesin yaşayış biçimi kendi tercihi) .Ben sadece yukarıda okuduklarınızın zamanı ile şu an aşağıda okuyacaklarınızın zamanının farklı olduğunu ve zamanın neler değiştirdiğini görmenizi, bunu görürken de kendinizi denemenizi istiyorum. Geçen zaman, değişen his… Bir kağıt,bir kalem alın elinize, şu an sizin için önemli olan şeyleri yazmaya başlayın, birde tarihi atmayı unutmayın, çok değil bir ay sonra görüşürüz 🙂 Zamanın sizde yarattığı farkı görün isterim!
Bende ki fark şöyle gelişti;Biri alışkanlık olurken de yalnızlığı unutturabilir sanmışım, alışkanlık yokluk olursa afallatıyormuş beni, yukarıda öz güven sahibi kızı okurken burada kendimi kandırmışım galiba dediğim kızı okuyorsunuz şu an…
Bu kadar kolay mıyız, hislerimiz, duygularımız, kendimize olan duygularımız, acaba biz kendimize bile dürüst olmayı mı unutuyoruz…
Herkes dürüst biz mi yalancıyız, ya da bizde herkes gibi mi yalancıyız…
Susarak anlaşılmayı mı bekliyoruz, yoksa içimizdeki çığlıkları duyanı mı bekliyoruz…
Bizde acaba başkasının çığlığında fark etmeden gözlerimizi mi bağlıyoruz, kulaklarımızı mı tıkıyoruz…
Biz derken biz kimiz, ben neden biz diye genelliyorum yoksa aslında ben herkesin benim gibi olduğunu düşünüp kendimi kandırmayı mı seviyorum…
Acılarımla yüzleşmek mi canımı daha çok yakar yoksa onlardan kaçıp bir gün karşılaşma hissi mi…
Çok sevmekten mi korkar insan, çok sevilmekten mi? Ya da hangisini ister insan?
Canını acıtan dertlerini susmak mı en güzeli ya da onları etrafa saçmak, anlatmak mı?
İnsanlara güvenmekten korkmak mı seni endişelendirir, yoksa insan diyebileceğin kimsenin kalmaması mı?
Ben sorularla sıramı savdım, peki sen, senin sorunlarındaki soruların neler?
Ya da sen cevap vermek isteyipte susup kalanlardan mısın!