Soru sormak merakla ilişkilendirilen yegâne şeylerden biriyken bense merakı, yaşama olan merakla eşleştirmekteyim. Hayatımızın tamamının soru cümleleri ve onlara aradığımız yanıtlar üzerine kurulu olduğuna inanmaktayım. Sizce de öyle değil mi? Kendimizin farkına vardığımız andan itibaren “Ben kimim, neredeyim? ” sorularına maruz kalıp o soruların yanıtları peşinde koşmuyor muyuz? Sadece bu da değil, gün içinde yaptığımız her davranışın zihnimizde cevaplanmaya muhtaç sorularla olan ilişkisi sizin de dikkatinizi çekmiyor mu? “Neşe bugün söylediklerime neden böyle bir karşılık vermiş olabilir?”, “Annem normalde bu vazoyu buraya koymaz, acaba neden burada?” gibi aslında basit olan ama cevaplara muhtaç sorulardan bahsediyorum.
Peki size bir soru daha. Sizce bir sorunun sadece bir yanıtı mı vardır? Ya da her şeyin görünen veya bilinen bir cevabı var mıdır? Bana sorarsanız her soru aslında onu bekleyen yanıtından doğar. Yani sizin aradığınız yanıttan… Bu da demek olur ki her sorunun bizi bir yerlerde bekleyen ama bulduğumuz ama bulamadığımız bir yanıtı vardır. Fakat tek bir yanıt mevzusuna gelirsek de bunun mümkün olmadığını düşündüğümü ifade etmek mecburiyetindeyim. Bu sizce de “Her şeyin tek bir doğrusu vardır.” anlayışına tekabül etmez mi? Eğer her şeyin tek bir doğrusu olduğuna inanıyorsak verdiğimiz fiili veya zihinsel savaşlarımızın ardında yatan sebep ne?
Dedim ya her soru aslında bizim aradığımız yanıtlardan doğar diye. Bir benzetme yapalım mı beraber? Bir duraktaydık ve bindiğimiz otobüsü de sorduğumuz soru olarak kabul edelim. O duraktan farklı farklı otobüsler geçti ama biz kendi yanıtlarımızı aradığımız otobüsü seçtik ve şu an onun içinde gitmekteyiz. Otobüsün yan camından ineceğimiz durakları, mevkileri tarıyoruz görebildiğimiz kadar. Görebildiğimiz, bakabildiğimiz pencereden. Zaman zaman yağmurlu havada bindiğimiz otobüsün camı buğulu olduğu için şaşırıyoruz ve yanlış duraklarda iniyoruz, sonra da yanlış cevapların ortasına düşüyoruz. Kaybolduğumuzu düşünüp endişeye kapıldığımız da oluyor, başkalarının yanlışını doğru olarak kabul ettiğimiz de. Yani bu hayata hepimiz olduğumuz yerden, bakabildiğimiz pencerelerden bakıyor ve öyle arıyoruz yanıtlarımızı. Bizi bir yere vardırması ümidiyle… Bu yüzden tek bir yanıt olduğuna inanmıyorum. Önemli olan sorduğumuz soruya olan bağlılığımız ve onun peşinden ne kadar uzaklara gidebileceğimiz olmakla beraber doğru durakta inip inmemek de değil; mesele, o durağı ne kadar sahiplenebildiğimiz. Çünkü hiçbir zaman tek bir doğru veya tek bir yanlış olmayacak ama biz her zaman bize doğru gelenin peşinden koşacağız.
Şimdi bu satırları okuyan sizlerin de söylediklerimden tek bir doğru çıkarmayacağınızı düşünüyor ve öyle ümit ediyorum. Çünkü farkındayım ki bu yazı da daha önce bir makale veya kitap okurken, film veya dizi izlerken ya da arkadaşlarınızla veyahut ailenizle muhabbet ederken bulduğunuzu düşündüğünüz yanıtlarda olduğu gibi bir durak sadece. Sizden istediğim bu durağı bir dinlenme, hissetme ve düşünme mekânı bilmeniz ve bu uğradığınız durakta kendinize yeni sorular bulup bulduğunuz sorulara aradığınız yanıt için yeni bir yolculuğa çıkmanız. Çünkü soru sormak yola çıkmak gibidir, yeri gelir yepyeni bir dünyaya taşır sizi, yeri gelir eskide kalmış bir hikâyeye düşürür yolunuzu. Soru sormayı ve yanıtlarınızı aramayı hiç bırakmamanız ümidiyle!
Tuğba ŞAHİN