Mükemmel olmak zorunda mıyız? Teknolojide yaşanan kusursuzlaşma çağı insanları da esir almış durumda. Herkes mükemmel, çok akıllı veya en azından özgüvenle karıştırılan pervasızlık havasında yaşıyor. Korkuyoruz gözyaşlarımızın görünmesinden. Korkuyoruz zayıflıklarımızdan. Üzerimize giydiğimiz çeşit çeşit ünvan kıyafetlerimizi çıkarmaktan hele çok korkuyoruz. Halbuki sadelik değil midir en şık olan? Doğadan anlıyoruz bunu aslında. Ondandır ki bir deniz kenarı veya bir orman havası kendisini iyi hissettirir insana. Çünkü odur aslımız. Beden yalın bir ortamı hissettiğinde beynimiz ve ruhumuz da başlar yalınlaşmaya.
Peki insan nasıl bu hale geldi? İnsanoğlu önce zihnindeki ağaçları kesti, denizleri doldurdu acımadan. Sonra da bu çorak yerlere tuğlası ego olan yüksek yüksek binalar yaptı. Ve sonunda kaybolup gitti o duygusuz sokak aralarında. Bu yüzden kaçamayız hiçbir yere. O yüzden artık demirden atlarımıza binip nereye gidersek gidelim olmuyor. Bulamıyoruz kendimizi.
Bir yerlerde aramaktansa sadeliği, kendimizden başlasak mı? Önce zihnimizdeki ağaçları büyütüp, denizleri temiz tutabiliriz. Özüne dönmüş bir zihin ve ruh, bizi istediğimiz yere istediğimiz anda götürüverir böylelikle. Sonra ver elini sonsuz temiz bir nefes…