Benlik kavramını daha önce hiç duydunuz mu bilmiyorum ama benlik kavramını içeren bir kaç eğitim aldığımda ve özellikle “Transaksiyonel Analiz” eğitimi ben de çok büyük farkındalık yaratmıştı diyebilirim.
Daha önceki yazımda iletişimde etkili beden dili ve ses tonunun öneminden bahsetmiştim. İlişkilerimizde de çatışmadan uzak durmak istiyorsak benlikler konusunu bilmemiz faydalı olacaktır.
1950′ lerde Eric Berne isimli psikolog tarafından ortaya atılan bu kavram şöyle der: İnsanda 3 benlik (ego) hali vardır:
- Ebeveyn Benliği
- Yetişkin Benliği
- Çocuk Benliği
Ve insanlarla karşılıklı iletişimimizde de duruma göre bu benlikler arasında geçişler yapıyoruz. Ve eğer ki doğru zamanda doğru benlikten konuşmuyorsak doğru iletişimi malesef ki kuramıyoruz.
Ebeveyn Benliği; kişiliğin, ebeveyn rolüne girerek diğerlerine nasıl davranmaları konusunda öğüt ve emirler veren kısmıdır. Bu ego durumu ailemizden veya bize bakım verenlerden öğrendiğimiz bir dizi düşünce, duygu ve davranış örüntülerinin içselleştirilmesi ile oluşur. Hangi davranışları içselleştirip kabul ettiğimiz tamamen bilinçli bir durum değildir, bazen ebeveynlerimize ait istemediğimiz davranış kalıplarına kendimizde de rastlayabiliriz.
Bir kişiye tavsiye verirken, koruyup kollamaya çalışırken, eleştirirken, kısacası bir ebeveyn gibi davranırken kullanırız. Arkadaşlarımıza ya da eşimize “terli terli su içme” , “hava soğuk üzerine kalın birşeyler giysene”, “bir kez daha akşam eve geç gelirsen fena yaparım” , “sigara sağlığa zararlıdır içip ciğerlerini mahvetme”, “tutumlu ol”, “tembellik yapma” gibi söylemlerde bulunuyorsak bilinki o an yetişkin benliğinden bir üst benliğe çıkıp anne, baba gibi konuşmaya başlamışızdır ve ebeveny egomuz baskın haldedir.
Yetişkin Benliği; şu anda kalarak akıl ve mantık çerçevesinde verdiğimiz karar ve davranışları kapsar. Dürtü ve duygulardan ziyade karşımızdaki insanlarla akılcı ve mantıklı olarak kurduğumuz iletişim şeklidir. Bu ego durumu bizim daha çok sorgulayan, anlamaya çalışan, sorunlara çözüm getiren ve planlı tarafımızdır. Daha çok filtre edinmiş, mantıklı yargıları ön planda tutar.
Çocuk Benliği: Daha çok geçmişteki davranışlarımızı, çocuksu halde ve akıl mantık çerçevesinden çıkarak dürtülerimizle gerçekleştirdiğimiz davranışlardır. Bu ego durumu da bir çocukta rastlayabileceğimiz tüm duygu, düşünce ve davranışları içerir. O an canımız nasıl isterse hareket ettiğimiz, sonunu ve sonucunu pek düşünmediğimiz tarafımızdır.
Örneğin birilerine “yapmam bana ne” , “senin yüzünden” , “önceden söyleseydin böyle olmazdı” , “kimse beni sevmiyor” , “istiyorum” , “bana bak” “beni ilgilendirmez bu onların sorunu” gibi söylemlerde bulunuyorsak çocuk benliğimize inerek konuştuğumuzun göstergesidir.
Örneğin, kendisine verilen işleri zamanında yerine getirmeyen bir çalışanın farklı ego durumlarından kendisini sorguluyan yöneticisine verdiği tepkiler şu şekilde olabilir:
Ebeveyn benliğindeyse: Beni sorgulamaya hakkınız yok, bu davranış şekliniz asla kabul edilemez.
Yetişkin benliğindeyse: İşi zamanında yetiştiremediğimin ve sizi de zor durumda bıraktığımın farkındayım. Benzeri durumda ne kendimi ne de sizi bırakmak istemediğim için bu gelişim alanımı nasıl güçlendirebilirim üzerinde çalışacağım.
Çocuk benliğindiyse: Bu işi zaten bana geç verdiniz ve bu sürede yetiştirme imkanım zaten yoktu. Üzerimdeki işleri biliyor musunuz? Hangi birini nasıl yetişeceğimi bilmiyorum. Termin süresini hepsini göz önünde bulundurarak verebilirdiniz. (suçlama)
Düşünce yapımızı ve davranışlarımızı; yetiştiğimiz ortam, anne babalarımızın davranış şekilleri, duyduklarımız, gördüklerimiz ve birçok etken şekillendirmede büyük rol oynuyor.
0-7 yaş arasında her çocuk gözlemlediği her şeyi kayıt altına alıyor ve şu anda birçok olaya verdiğimiz tepkilerin temelinde bile o dönemde farkında olmadan kayıt altına aldığımız kendimize göre anlamlandırıp kabul ya da red ettiğimiz davranışlar yer alabiliyor.
Bir psikologun çocuk benliği ile ilgili anlattığı bir örnek beni çok etkilemişti:“Akşam eve geldim ve eşim bulaşık yıkıyordu. Yanına gittim arkasından sarılarak ‘Nasılsın bugün canım? ‘ dedim. Beni hafif itekleyerek off iyi cevabını verdi. O hareketine çok alındım ve oturma odasına gittim, tekli koltuğa oturdum, kollarımı bağlayıp hafif arkamı da yan dönmüş şekilde gittim oturdum. Dıştan görseniz koca adam çocuklar gibi küsmüş oturuyor dersiniz.Evet çocuk benliğine inmiştim eşimin o tepkisi ile. Peki bu tepkiyi vermeye beni ne itmişti? Çocukken annemle ne zaman oyun oynamak istesem ya da ne zaman kendisinden ilgi beklesem hep işi olurdu. Bir keresinde annem bulaşık yıkarken topumu ona atmıştm ve al topunu çık dışarıda oyna çok işim var uğraşamam demişti. O an anneme benimle ilgilenmediği için küsmüştüm. Oturma odasına gidip kollarımı bağlayıp üzgün bir surata bürünüp küsmüş, sessizleşmiş bir şekilde bir köşede oturmuştum. Tıpkı şu anda bu yaşımda verdiğim tepki gibi. O dönemde sevdiğim kadın annemin davranışına verdiğim tepki ile bu yaşımda sevdiğim kadın eşime verdiğim tepki aynı. Eşim annem ile benzer tepkileri göstermişti. Ve beynim, çocukluk döneminde hissettiğim duygu ile şu an da hissettiğim duyguyu eşleştirdi ve benzer davranışları sergiledim. O an çocuk benliğine geçiş yapmıştım. Halbu ki yetişkin benliğinde kalarak “Canım senin sanırım moralin bozuk. Ne oldu, benimle konuşmak ister misin? diye daha akıl çerçevesinde davranabilirdim ve bu durum karışıklıklı sağlıklı iletişim kurulmasını sürdürülebilir kılabilirdi.”
Ve eğer ki doğru zamanda doğru benlikten konuşmuyorsak bu durum iletişimde çatışmalara sebebiyet veriyor. Bir arkadaşınıza mantıklı bir soru sorduğunuz zaman alaycı bir cevap alıyorsanız orada doğru iletişim kişinin çocuk benliğine inerek cevap vermesinden dolayı bitmiştir.
Küsme, alınma, trip atma durumlarında sorunu karşıdaki kişiyle konuşmayarak çözüme kavuşturmayı bekliyoruz. Aslında çocuk benliğinde kaldığımızın ve çocukluğumuzda ilgi, sevgi beklediğimiz zamanlarda sevdiğimiz insanlardan göremediğimizde verdiğimiz tepkilerin neredeyse aynısını veririyoruz. Düşünsenize 30 – 40 yaşındayken bile geçmişteki kabullerimiz ve davranışlarımız hala bizleri etkilemeye devam ediyor. Bu tarz durumlarda ise tavsiye edilen farkettiğimiz anda yetişkin benliğine geçmemiz.
Yetişkin benliği çocuk ve ebeveyn benliğine göre daha baskın olan bir birey hayat boyu karşılaştığı olaylara daha mantıklı ve akılcı tepkiler vermeye meyilli olurken, ebeveyn benliği daha baskın bir birey ise daha nasihat veren ve olaylara dahageleneksel yaklaşmaya eğilimli olabilir.
Bu konuyu derinlemesine araştırdıkta sonra benimde yetişkin benliği dışına çıktığım durumlar olduğunu farkettim. Kardeşimle bazen ebeveyn benliğinden, sevgilimle bazen hem ebeveyn hem çocuk benliğinden konuştuğumu farkettim zamanlar oldu. Ve bu tarz davranışlarımın çoğu zaman karşı tarafla çatışmalara sebep olduğu anlara şahit oldum. Ancak yetişkin benliğinde olmadığımı farkettiğim ilk an, şu ana gelip akıl mantık çerçevesinden düşüncelerimi şekillendirip söylemlerimi değiştirmeye çalışıyorum.
Evet peki ya sizleerr?
Eşinizle, çalışma arkadaşlarınızla, yöneticilerinizle hangi durumlarda hangi benliklerden(ego durumlarından) konuştuğunuzu hiç düşündünüz mü? Peki bu benliklere (ego durumlarına) geçiren şeylerin kaynağının ne olduğunu? Vee sonrasında yaşadığınız iletişim sorunlarını…
Benlikler konusu ilginizi çektiyse aşağıdaki kaynaklardan daha derinlemesine öğrenim sağlayabilirsiniz.
Kitap Önerileri:İnsanların Oynadığı Oyunlar (Games People Play, 1964) /Eric BerneBen OK’im Sen OK’sin / Thomas A. Harris
Sevgiyle kalın!
Biraz Bize Dair