KENDİNİN FARKINDA OLAN İNSANLAR:
Kendileri hakkında söylenen bir şeye fazla inkar etmezler, baskılara gelmezler, son gün bile açmış olsalar bir ödevi kalburüstü vaziyette hazır edebilirler, gerginliklerini ve hislerini içlerinde tutabilir, insanlardan çekinmeyip, onlara zihinlerinden geçenleri rahatlıkla söyleyebilir, kendileri hakkında yapılan eleştirileri üçüncü kişi bakış açısından ele alıp, mevzubahis yönlerini törpüleyebilirler.
Bir iddia söz konusu olduğunda fazla çabalamadan kazanabilir, herkesin deli gibi çalıştığı sınava çok kasmadan ortalama üstü not alabilir, kimden daha iyi kimden daha kötü olduğu konusunda kendini sorguya çekip bir öz eleştiri yapabilirler.
Kendinin farkında olan insanlar ego yapmazlar, oldukları kişiyi de harcatmazlar, savunur, sayar, sayılmalarını isterler, hadlerinden fazla ilgi onları soğutur, uzaklaştırır, yapmacıklığa ve yalana gelemezler, zorunda olmadıkça yalan söylemez, söylediklerinde bile, yatsı vakti gelmeden mumu kendileri söndürürler.
İnsanların düşüncelerine değer verir, içten içe bazı eleştiriler ve ihanetler karşısında hayal kırıklığına uğrayıp, sürekli kendilerini kurarlar. İnsanları okuyabilir, salağa/sessize yatarak ortamda olup biten çoğu şeye hakim olabilir, çok kolay bir şekilde tarafsız ve objektif olabilirler.
Ateş böceği gibidirler, bir ortamda çabalamasalar bile sırf duruşlarıyla bile farklılık yaratıp, göz önünde olabilirler, kendilerine layık oldukları değeri aramalarına gerek kalmaz zira insanlar o değeri onlara atfetmek adına kendilerine çağrıda bulunurlar.
Böyle insanların en kötü yanı, kesinlikle tembellik hastalığına yakalandıklarında işin içinden çıkamamalarıdır. Zira kendinin farkında olmak, sürecin devamında bir takım üşengeçlikleri de beraberinde getirir.
BİLİYORSUN:
Kendinin gayet farkındasın, daha fazlası olduğunu biliyorsun, barışıksın, gözlemcisin, aynadakini benimsemiş, bir o kadar da görüntünün altını, bilgelik ve deneyim ile doldurmuşsun.
Yine de içten içe kendini tembelliğe itiyor, çok fazla kasmak ve çabalamak istemiyorsun bazı konularda.
Gerek derslerin, gerek özel hayatın, panikliyorsun, bu da başarının önüne geçip seni sanki farklı biriymiş gibi tanıtıyor insanlara. Bu yüzden kendinin farkında olsan da başkalarının gölgesinde kalıyor, hep ikinci, üçüncü adam oluyorsun sınıf/iş ortamlarında.
Kendini bilme, bir süre sonra insana tembellik, üşengeçlik vb. olumsuz alışkanlıklar kazandırıyor, insansa bu noktada olduğu kişinin üstüne akademik alanda pek fazla koymak istemiyor. Zira insan, bir yerden sonra kendini basitleşmek, tekdüzeleşmek ile cezalandırılmış bir halde bulabiliyor.
Önünüze geçen insanlar, siz fırsat verdiğiniz takdirde önünüze geçebilir, öteki türlü istedikleri kadar çabalasınlar, sizdeki potansiyelin çok azına sahipler.
Bu farkındalık, ödül olsa da keza dediğim gibi kişi kendini bildiğinde her türlü başarı yakalaması mümkün, yine de bir süre sonra madalyanız, hak etmediğiniz için elinizden alınıp bir başkasına verilebiliyor. İyi bir kişilik hali olsa da farkındalık bir süre sonra kişinin geleceğine zara verebiliyor.
Tabi olumlu yönleri de var…
OYSA HERKES FARKINDA:
Sizin “Siz” olduğunuzun farkındasınız, yalnız değilsiniz oysa herkes sizin farkınızda, insanlar sizdeki ışığı kilometrelerce öteden sezip, hakkınızda bir takım düşüncelere sahip olabiliyorlar hiç şüphesiz.
İster istemez bir beklenti halinde oluyorlar, bu da insanı çıkmaza sürüklüyor.
Beklentiler dağ olduğunda ve yüzleşme vaktiniz yakınlaştığında hayat, spot ışıklarını bir anda üzerinize tutup, sizi devasa bir sahneye, büyük kalabalığın içine atabiliyor. Herkesin başa çıkamayacağı kadar zor, dikkat ve koordinasyon isteyen bu tür anlarda, yeterli donanıma, isteğe, hevese sahip olunmadığındaysa ne yazık ki beklentinin karşılanamaması durumu meydana gelir.
İnsanın canını yakan en önemli etkenlerden birisi kesinlikle o insanın böyle bir durumda kendini ifade edemeyip bir nevi kendine ihanet etmesidir.
Bu sözlerimi çekingen bireyler için değil, kendinin farkında olan ya da “Olmaya” çok yakın olsa bile olmak istemiyormuşçasına akademik ve mesleki kariyerini ağırdan alan, kendini gündelik sıkıntıların telaşına bırakan, önemsiz konulara, sosyal medyaya, kaotik programların takibine daha fazla zaman harcayan, tabir-i caizse kendini ziyan eden bireylere söylüyorum.
Değil sizin, değil ailenizin, ilk defa tanıştığınız bir insanın belki saatler bazen ise dakikalar içerisinde bile fark edebileceği kadar parlak bir ışığa sahip olmanıza rağmen, neden kendinizi aydınlatmayı seçmiyorsunuz?
Yapabileceğiniz şeylerin sınırı yalnızca maddi, onun haricinde gerek hayal dünyanız gerek düşünce yapınız, sıra dışı olduğunuz konusunda hemfikiriz. Ezkaza fark ettiğiniz bir süper gücünüz var ve bunu sırf birkaç video fazladan izlemek adına geciktirip, köreltip, sanki hiç var olmamışçasına ortadan kaybedebiliyorsunuz.
Sihir konusunda da iyisiniz yani anlayacağınız.
Elbette sihir böyle, negatif, kişinin kendinde var olan bir alametifarikayı bu denli bencillik ve umursamazlıkla harcaması, olamaz, zira kırıcı, nitekim sahip olmak isteyip de sadece hayaliyle yetinenler var, her alanda oldukları gibi. İnsanların da canını bu yakıyor ya zaten. Bir başkasının, onun hayalini yalnızca basit bir özellikmişçesine yok sayması, köreltmesi.
DİNLEYİN:
Artık hak ettiğiniz değeri görmelisiniz, futbolda bir söz vardır, yıldız futbolcular için söylenen “İki kıpırdasa takımı şampiyon yapacak” diye, kazanma içgüdüsünün bazı insanların “İçinde” olduğuna vurgu yapan bir söz, kimileri için fanatikçe gelebilir, yine de o adamlar kafalarını sahiden biraz bile verdiklerinde, aradaki fark gözle görülür kalbe dokunur düzeyde oluyor. Keza taraftarlar da yüreğiyle oynayan yıldızlara bayılıyor.
Sizin de kendi hayatınızın dünya yıldızı olmanız gerekiyor, hayatta sizi kurtaracaksa yalnızca kendi çabalarınız kurtaracak, özelsiniz, özelliğinizin kıymetini sahiden bilirseniz güzelsiniz.
Yoksa inanın bana hayat sizi harcamaya hiç çekinmez. Kaybedenler kulübünden bir sandalye çeker, oturtuverir, size de neden kazananlar villasında olmadığınızı uzun uzun sorgulatıp, “Keşke” seansıyla baş başa bırakır.
Kazanmakta kaybetmekte, yürüyerek bir yere gelmekte size bağlı, çözüm ve işaret aramayın, Pandora’nın kutusu da sizsiniz, Da Vinci’nin şifresi de.
Yeter ki kim olduğunuzun farkında olduğunuz kadar ne olmak istediğinizin de farkında olun.