Bugün siyasetimizi tartışıyoruz…
Türkiye’de çok farklı şeyler yaşanıyor ve tecrübe ediliyor.
Özellikle, siyasal sistemimizi tartışıyoruz…
Siyasal sistemimizin doğru düzgün “çıktı” vermediğini konuşuyoruz.
Şimdi, ülkemizde yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen, seçmen kitlesinin teveccühünü AK Parti’den yana kullandığını, artık bunun değişmesi gerektiğini zikrediyoruz.
Tüm dikkatimiz siyasi iktidarın üzerinde…
Siyasal rejimimizde bir arıza olabilir, tamam da her nedense bu arızanın kökenini cari iktidarda arıyoruz!
Adalet ve Kalkınma Partisi’ni yıllarca ayakta tutan etmen nedir? AK Parti kendi kendine mi iktidara geliyor? AK Parti’yi iktidara taşıyan süreçleri doğru düzgün tahlil edebiliyor muyuz?
Bugün bu yaşadığımız olumsuz ve tatsız olaylar ve hadiseler karşısında, seçmenin hiç mi kusuru yok? Seçmenin hiç mi kabahati yok?
Cari siyasal iktidarı, devletin başına taşıyan nedir? Olaya soyut ve somut tahlil penceresinden bakmak gerekebilir. Evet, “devlet” dediğimiz kurum “soyut” bir algıya neden olabilir.
Ama…
Devletin yürütme tarafını oluşturan hükümetin seçilmesine vesile olan seçmen vatandaşlar somuttur!
Vardırlar…
Görünüyorlardır…
Seçimlerinin yükümlülüğü altındadırlar.
Evet…
Seçmen ve…
Seçmen davranışları üzerine çok yazdım…
Biliyorum… Yine de yazmaya devam edeceğim.
—-*—-
Adalet ve Kalkınma Partisi, bugün olduğunu varsaydığımız demokratik rejim içinde gücünü kendi kendine mi tahkim ediyor!
Ekonomik kuramlarda…
Veya…
Ekonomik disiplinlerde nasıl ki, tüketici davranışları incelenir. Tüketicinin kendi bütçe kısıtına göre en optimal tercihte bulunduğu varsayılır veya bu yönde tercihte bulunması beklenir…
Rasyonel davranması beklenir…
Seçmenin de, necip halkımızın da kendisini yönetecek yöneticilerini “rasyonel bir perspektifte” belirlemesi gerekmez mi?
Seçmen davranışları, bugün ülkemizde yaşadığımız olumsuz olaylarda, bence, siyasetçilerden daha fazla etkindir.
Bu siyasetçiler uzaydan gelmiyorlar…
Siyasetçiyi belirleyen ve iktidar yolunu açan, yine kendisi gibi insanlar…
Seçmenler, bugününü ve yarınını doğru düzgün etüt etmezlerse, geçmişten ders almazlarsa, daha uzun süre “demagog politikacılar” tarafından “idare” edilirler.
Yazımın başında belirttiğim gibi…
Siyasetçilerin derdi ile hedefleri sanki çok farklı…
Vatandaşların ki çok farklı…
Şunu korkmadan sorgulamıyor yurttaşlar:
Bizim başka ülkelerin “milli sınırları” içinde ne işimiz var?
Suriye’de ne işimiz var?
Libya’da ne işimiz var?
“Sıfır Sorun” politikasından neredeyse sorunlu olmadığımız sınır komşumuz kalmadı!
Bizim derdimiz, emperyalist devletlerle “aşık atmak” mı?
Derdimiz dünyaya “nizam” mı vermek?
Hayallere kapılmak…
Cumhuriyet dönemi öncesi düzeninin özlemini çekmek ve bu döneme dönmeyi hayal etmek…
—-*—-
Mesela…
“Oyun Kurucu” bir devlet gibi hareket etmemiz gerektiğinden bahsetmekteler…
ŞİMDİİİ,
Eğri oturup doğru konuşalım…
Bizim ülke olarak oyun kurucu bir devlet gibi hareket etme veya politikalar izleme potansiyelimiz var mı?
Ekonomimiz, dünyaya nizam verecek kadar güçlü mü? Neden hayalperest bir toplumuz? Ayaklarımız neden yere basmıyor? İnsanların soru sormalarından, sorgulamalarından korkuyorlar. Tamam da, seçmen demek, vatandaş demek, seçimden seçime sandığa gitmek, oy kullanmak demek değil ki!
Toplum bir yere doğru sürükleniyor!
İntiharlar artıyor.
İtaat ve biat ederek, gözlerini yumarak robotlaşmış bir toplum mu hayal ediyorlar?
Evet…
Siyasetçileri zan altında bırakıyoruz ama bu siyasetçileri seçen toplumsal kesime ne demeli?
Siyasetçiler, bozulan “siyasi istikrarın” toplumda çok fazla yer işgal etmemesi için, farklı yöntemlere başvururlar.
Halbuki içinde bulunduğumuz çağ, artık insanların kolaylıkla kandırılacakları veya algılarıyla oynanacak bir çağ değil.
Propaganda ve sloganlarla gündemi saptırmak veya gündemi bir başka yöne çekmek, demagog siyasetçilerin çok mahirce kotardıkları işlerin başında gelmekte.
Özellikle…
Toplumun tepkisine neden olabilecek olaylar, gündem ile alakası olmayan slogan ve propaganda teknikleriyle, şıpından pespembe bir şekle dönüştürülebilir.
Hâlâ insanlık, Alman faşist lider Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in marifetlerini hatırlamaktadır.
Demek ki, tüm mesele siyasetçilerden kaynaklanmıyor; sen ne kadar algı operasyonlarına maruz kalırsan kal, algını açık tutmak için elinden geleni yapacaksın…
Yoksa, daha çok kandırılmaya devam edilirsin.