Siyaset nedir ve neden yapılmaktadır, insanlığın yıllardır kafa yorduğu bir alan.
Gerçekten de siyaset nedir?
Siyaset neden yapılır?
Genel bir kabul ile duruma yaklaşırsak, siyaset, devlet düzeyinde ve çevresinde yapıldığında “anlam” bulmakta.
Esasında daha eski dönemlere gidilip bakıldığında, siyasetin seçkin tabaka tarafından ifa edilmesine yönelik bir kabul varmış.
Bugün için artık geçmiş dönemlerin seçkinci anlayışı, belirli bir zümrenin devlete ve devletin politikalarına yön vermesi, mazide kalmıştır.
Modern toplumların/devletlerin/demokrasilerin öngörüsü, “çoğulcu” bir yapıda siyasetin icrasıdır.
Demokratik toplum olmanın ya da çoğulcu demokrasinin önündeki engeller, modern zamanlar içinde törpülenmiş, ve bugünkü yapısına ulaşmıştır. Türkiye’de de özellikle belli bir dönem siyaset, daha çok elit bir tabaka tarafından yönlendirilmekteydi, toplumun belli bir kesimi siyaset aksiyonunun içine dâhil edilmemekteydi.
Her şeyden önce dönüşen toplum yapı ve düzenleri içinde, “devlete” ve “siyasete” bakış açıları da değişmiştir. Eskinin bürokrat ve burjuvazi düzeni içinde işletilen siyaset kurumu, çağlar boyunca edinilen insan hakları kazanımları neticesinde daha katılımcı ve geniş toplum sınıflarını kapsayan bir düzene evrilmiştir.
Bir de çağlar boyunca siyasete ve siyasetle iştigal olan siyasetçilere yüklenen negatif anlamlar, bu her iki kavramın insanların dimağlarında berrak bir netliğe kavuşamamasına “vesile” olmuştur.
——
Yine siyaset nedir, siyaset neden yapılmalıdır sorununa istinaden bir başka husus da, siyaseti kimler ve hangi ilkeler çerçevesinde ifa etmelidir ile karşılaşmak durumunda kalırız.
Eğer, siyaset, devlet katında ve ardında anlam kazanıyorsa… Siyaset neden yapılır?
Gerçekten de insanları siyasete soyunduran etmen(ler) ne olabilir? Bir insan, gerçekten de geçmiş söylem ile “ateşten bir gömleği”, neden sırtına geçirmek isteyebilir?
Siyaset eylemine “iktidar”, “güç”, “ihtiras” gibi kavramlarla yaklaşıldığı, devleti yönetmenin bir aracı olarak siyasetin bir “iktidar” mücadelesi olduğu söylenebilir.
Siyaset, siyasetçi dediğimiz zaman siyasetin “anlam” bulduğu, insan topluluklarının en üst düzeyde örgütlendikleri devlet aygıtının işlevini de tartışmak ve konuşmak durumu zuhur edecektir.
Geçmiş dönemlerde, siyaset ve devlet katında yer almak, daha çok aristokrat, seçkinler, soylular diyebileceğimiz daha dar bir sınıfın hakkı gibi görülmekte, akıllı ve eğitimli olmayanların ancak “yönetilmeye” layık oldukları düşüncesi hâkim idi.
Siyasetle ilgilenecek olanların iyi bir eğitim almış olmaları ve kent-soylu diyebileceğimiz bir çevreden gelmeleri, “olağan/olması gereken” bir şeymiş gibi görünürdü. Siyasetçinin ve siyasetin kurumsal olarak somutlanacağı yer olan “devlet” ne için vardı? Devlet, eğer ki insan topluluğunun en üst mertebede örgütlendiği yer ise, devletin halk ve millet için işlevi ne olacaktı? Gerçekten de devlet, tek tek insanların üstesinden gelemeyecekleri işleri, hak ve özgürlüklerinden vazgeçmek koşuluyla devlet’e bırakmaları ise… Yani, insanların; kamusal düzende yaşamlarını idame ettirebilmek için, güvenlikten tutunda eğitim ve sağlık faaliyetlerine kadar alanlarında uzmanlaşması ve toplumun belirli bir kurallar manzumesi ile denetlenmesi, yine devletin bir yönüdür. Bugün artık modern devlet ve demokrasi yaklaşımlarında, devlete yüklenen misyon ve anlam daha farklı olmakta.
——
Her şeyden önce devlet, hükümranlığı altındaki vatandaşlarının en yüksek menfaatlerine göre yeniden düzenlenmiştir.
Devlet ve siyaset hususları artık daha “insan” merkezli düşünülür olmuş, insanların mutlulukları ve refahları hedeflenmiştir.
Ama öte yandan, değindiğimiz gibi devlet içerisinde yer almak veya siyasetle uğraşmanın geçmişten gelen olumsuz özellikleri de devam ettirilmekte. Siyasetçinin siyaseti bir “iktidar” mücadelesi olarak algılaması, basit ve sığ düşüncelerle siyaset faaliyetlerine yön vermeleri, yapılan eylemin yüksek çıkarlar adına yapılmadığını gösterir.
Öte yandan devlet, sadece hizmet odaklı bir formla görünmez insanların gözünde. Devlet, öyle zamanlar gelir ki vatandaşlarına şiddet uygulayan ve zulm eden bir canavara dönüşebilir. Zamanların ötesinde söylenegelen “devleti yaşat ki insan yaşasın” ifadesi ile, anayasalarında her şeyden daha üstün tutulan “devlet tapınmacılığı”, insanların yıllarca edindikleri deneyimlerle farklılaşarak, insan merkezli devlet anlayışına dönüşmüştür.
Artık bugünümüze baktığımızda, soylular ve köylüler diye toplumsal sınıf ayrımlı bir siyaset anlayışı gözlenememektedir. Gelişen toplumlar ve inşa edilen modern devletler ile siyaset, artık herkesin ilgilenebileceği bir alan olurken, siyasete yüklenen misyon da değişmiştir. Daha uygar düzeye ulaşabilmek için, demokratik standartların arttırılabilmesi için, özellikle toplu halde yaşamanın olmazsa olmazı laiklik için, hukuk devletini anlamlandırabilmek için, siyasete ve siyasetin en yüksek seviyede ifa edildiği devlet aygıtına olan yönelişler, insanların tasavvurları doğrultusunda bugünkü daha modern düzeye ulaşmıştır.
Öyleyse… Bitirmeden önce… Şöyle bir bakışta söyleyebileceğimiz husus:
Siyaset için, insanların ortak yaşamlarını mümkün kılan genel kuralları oluşturma, koruma veya değiştirme etkinliği diyebiliriz.
Pekâlâ, siyasetçi için nasıl bir tasavvurda bulunabiliriz? Sanırım, herkesin üzerinde mutabık olacağı odak, siyasetçinin ahlâklı ve faziletli olması, yine evrensel hukuk normlarına içten inanması ve yine en önemlisi siyaseti dar bir çıkar grubu ve ihtiraslar adına yapmamasıdır.