Merhaba öncelikle bu blogda çok fazla bilinmeyen ama adının duyulması gerektiğine inandığım kitaplardan bahsedeceğim. İlk kitap olarak da yakın zamanda okuduğum kadınların var olma savaşındaki zorlukları, cinsiyet eşitsizliklerini, kuir bireylerin hayattaki mücadelelerini ve zamanla gelen değişimi vurgulayarak aşkı ve müziği harmanlayarak yazılmış güzel bir romandan bahsedeceğim. Açıkçası ben kitabı arka kapağındaki açıklamaya bakarak aldım. Fantastik kitaplara şans vermeyi severim. Ama içeriğinin bu kadar derin olduğunu bilmiyordum. Öncelikle biraz arka kapağındaki açıklamadan bahsedeceğim;
“Shizuka, iblisle yaptığı anlaşmaya göre başarıya ulaşmak için yedi keman dehasının ruhunu çalmak zorunda. Altı ruhu çoktan çaldı. Şimdi, ailesindeki şiddetten kaçan transgender kaçak Katrina, parkta keman çalarken Shizuka dinliyor, düşünüyor ve Katrina’ya ücretsiz ders vermeyi teklif ediyor.
Shizuka çalacağı son ruhu, iblise teslim edeceği son keman dehasını bulmuştur. Ama yaşamın bir sürprizi var. Shizuka, San Gabriel Vadisi’ndeki kalabalık bir otoyolun kenarında donut yapan bir dükkana girer. Yıldızlararası bir savaştan kaçıp Dünya’ya yerleşen Lan’ı görür.
Shizuka’nın aşkı iblislerin, lanetlerin, yıldızlararası savaşın ortasında, mutluluk getirebilecek midir?
Shizuka, Katrina ve Lan. Üç kadının kimliklerle, toplumla, yaşamla ve kötülükle olan mücadelesi.”
Dediğim gibi bu kısmı okurken daha çok fantastik kurgu kısmına odaklanmıştım ve biraz da asıl gerçeği kaçırmıştım. Ama iyi ki ilgimi çekmiş ve bir şans verebilmişim. Kitaba gelen yorumlardan biri değiştirici bir muciza olduğu yönünde. Evet gerçekten öyle. Kadınların toplumda ilerlerken yaşadıkları zorluklara rağmen mücadelesinden vazgeçmeyen, müziğini durdurmak istemeyen ve hatta kendini müzikle yücelten kadınlar anlatılıyor burada.
Ailesi, arkadaşları, ona yardım edeceğine inandığı insanlar tarafından defalarca hakarete uğrayıp, kendi olduğu kişiyi kabul ettiremeyen, özgüvensiz ve elindeki tek şeyin kemanı olduğunu bilen Katrina’nın hikayesi cinsiyet kavramının ve tabuların insan üzerinde ne kadar yıkıcı olabileceğini gözler önüne seriyor. Ve açıkçası onun hikayesini okumak, müziğini duyrabilmek için bir şansa sahip olmasını ve bunda ilerleyip en başarılı müzisyenlerden biri olmasını, klasiği modernle bağdaştırabileceğini görmesini izlemek elinden tutunca herkesin mucizelere yol açabileceğini gösterdi bana. Kitabı okumaya devam ettiğim sürece bu şansın ondan hiç geri alınmamasını diledim.
Shizuka’nın hiç ummadığı anda hiç beklemediği yerde aşık olması ve aşkın onu kötü düşüncelerden yavaş yavaş uzaklaştırması, kendi müziği olmadan yaşayamayacağı bir dünyadan başkasının müziği için kendini feda edebilecek duruma gelmesi, Katrina’yla olan bağının zamanla evrilmesi, onun yaşaması için kendinden vazgeçebilecek duruma gelmesi, özünü yeniden bulması çok keyifli bir süreçti. Kimi zaman kırıldım, kimi zaman sevindim ama sonunda geldiği nokta beni tatmin etti.
Lan’ın geride bıraktıklarından ve uğursuzluk getirdiğini bildiği ‘Sonveba’ kavramından kaçışından, ailesini korumak için üstlendiği güçlü gemi kaptanı profili dışında beklenmedik anda gelen bir aşkla kalbinin sımsıkı sarılmasından etkilendim.
Açıkçası daha önce hiç böyle bir kitap okumamıştım ve şimdi bu kitabın daha çok duyulması gerektiğini düşünüyorum. Size kitaptan sevdiğim birkaç yeri eklemek istiyorum, umarım siz de seversiniz ve dönüşüm için kendinize bir şans verirsiniz:
“Shizuka, Katrina’nın kalbini işaret etti.
İzleyicinin duyduğu her şey, yaratmaya çalıştığımız her şey… oradan geliyor. Senin boşluklarınan. Senin hiçliğinden. Müziğinin can kazandığı yer orası.”
“Shizuka, lanetlenmekle ilgili her şeyi bildiğini düşünürdü. Yine de her zaman lanetlenmenin bir tür alışveriş gerektirdiğini varsaymıştı. Ancak bu öğrenci, bu insan evladı hırs, intikam, hatta aşk için bile değil, sadece var olduğu için terk edilmişti. İnsanlar, bizzat kendi elleriyle böyle bir cehennem yaratıyorken, Şeytan’a kimin ihtiyacı vardı ki?
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkürler, yorumlarınızı bekliyorum, umarım siz de sevmişsinizdir.