Süper kahraman misali, insanların hayatını etkileme hayalleri kuran bir çocuk, büyüdüğü vakitte insanlardan kendini soyutlayabilir. Küçüklüğünde herkese zorbalık yapan bir kaba dayıcık eğer yeteri kadar isterse tertemiz bir kalbe ve şefkate sahip olabilir. İnsan istedikten sonra değişimi, ister kötü yönde olsun, ister iyi yönde, düşüncesini hangi yönde olursa olsun değiştirebilir.
Kendini yeniden yazabilir bir insan, sıfırdan kalemi eline alıp, başka bir karakter, başka bir benlik, yepisyeni bir kimlik ve dahası, iyi bir hayat çizebilir kendine, bu yolda adımlar atabilir, her geçen gününü biraz daha dolu geçirebilir insan.
Ya da tam tersi, salar kendini, nehir misali, bırakır maviliklere, sürüklenir bedeni, çaresizlik veyahut bitkinlik soldurur bütün heveslerini, kopartır insanı hayattan hayal kırıklıkları. Düşünce değişir, düşünmek hep gerekir, bazen gerçekten güzel ve tozpembe hayaller kurar insan, bazen aksine, karanlık, korkutucu, kendi iyiliğini kapsarken başkasına kötülük inşa eder hayal dünyasında. İyiliğini ister kendi adına, işin içinde bir başkasının kötülüğü de olsa.
Zamanla insan, Melek olabileceği gibi Şeytana da dönüşebilir.
İyi şeyler yapmak için adadığı hayatına kötülükleri boca edip, ana merkezine de günahları alabilir. Neden alamasın ki?
Çok çetrefilli iştir ikilem. Ya iyisindir ya kötü “Griyim” desen dahi kimse umursamaz, dikkate almaz, gri olduğunu düşünmez. Çünkü o kadar çok alışmış ki insanlar, iyi ve kötünün savaşına. Bu savaşta bir kere taraf değiştiren veya dengesiz hareketler yapan birini gördüklerinde elbette şüpheci yaklaşacaklar, ne iyiler güvenecek bu kez ne de kötüler.
İki taraftan da silleyi yediğinde işte o zaman gri olacaksınız.
İyi insanlar da yanında barındırmayacak sizi, kötüler de. Çünkü bir kere taraf değiştirip, bir kere kendine, benliğine ihanet edip, iyilik de kötülük de olsa, siz, sizden aykırı bir hamle yaptığınız, sıfırdan herkesi şoke eden bir girişimde bulunduğunuz için insanlar da sizi artık alengirli, yanar döner bir mahlukat olarak görmeye başlar, onların gözünde değerinizi kaybedersiniz.
Ya iyisindir, ya kötüsündür, ortası olsan bile ortası demezler sana. Birinin anlattığı sen müthiş, ötekinin lanetlerle andığı sen berbat olabilir ki neden olmasın.
Geçmişten günümüze ve hatta gelecekte, en basiti bir şarkıda bir yazıda hatta bir renkte bile, iyi ve kötü tonlar vardır, insan kötüyken iyi olabilir oysa bu mümkün, gerçekten çabalarsa da insanlarda anlar onun değiştiğini.
Değişmek. Düşününce çok basit bir kelime değil midir?
Değişime gitmek denilince korkutur zira değişim her alanda korkutur.
Alışmışsınız, bir şehre, bir insana, bir şarkıya, bir kitaba. Ve birden bire, sizden başka bir şehre, başka bir insana, yeni bir kitaba ve farklı bir şarkıya alışmanızı istiyorlar.
Heyecan verici olduğu kadar korkutucu bir şey bu.
Unutmayın, hiçbir zaman başladığınız insanlarla bitiremeyeceksiniz. Yol sizi değiştirecek, standartlarınızı değiştirecek, kişiliğinizi değiştirecek, komple paket sıfırdan yeni bir insana evrilince de değiştin diyecekler.
Bu kez aydınlık tarafınız, yerini karanlığa bırakacak. Yapamadınız, iyi birisi olmayı bir yere kadar denediniz belki de. Olmadı ama. Soğuttular sizi insanlardan, kalplerden, küstürdüler umuda.
Sonra gelip, değiştin dediler, kötüsün dediler, nefret ve belalar eşlik etti bu deyişlerine.
Yine de yerinde saymaya devam etmediğiniz, bazı şeylere cesaret ettiğiniz, kendinizde revizyona ve sıfırdan modellemeye gittiğinizden ötürü garip karşıladılar.
En basiti bir saç rengi, sakal, bıyık değişikliği. Bu var ya bu, basit geliyor kulağa bilakis insanları öyle bir korkutuyor ki yıllarca aynı tarzda takılan, tek renk giyen, kendi sınırlarının dışına adım dahi atamayan insanlar var.
Düşününce, bir bakalım, bundan 3 sene öncesine, neredeyiz, kimlerleyiz, kimleri çekiştiriyoruz, kimlerle yiyip kimlerle içip kimleri seviyoruz, kimiz biz, sonra biraz geçmişte oturduktan evvel kalkıp tekrardan bugüne gelelim, yeniden bakalım, neredeyiz, kimleyiz, kime umutlanıyoruz veya kiminle hayal kuruyoruz.
Bambaşka dimi şu anda her şey? 3 sene öncesiyle tamamen aynı olan insanı ben gerçekten anlından öperim, sonra da kızarım neden cesaret edemedin diye. Zira değişimde, denemede, bir kayıp söz konusu değil, en büyük kayıp bugün yapmak istediğiniz bir şeyden vazgeçip, yarın kazanacağınız deneyimi çöpe atmaktır. Geçmiş geri gelmez, iyisiyle kötüsüyle bir geçmişimiz oldu hepimizin. Şu ana bakacağız.
Ne yapıyoruz?
Neden yapıyoruz?
Nasıl yapıyoruz?
Ne kadar yapacağız?
Bu sorulara cevap verip, risk almaktan da korkmayıp, kaldığımız yerden hayata tam gaz devam etmemiz lazım.
Deneyimsizlik, hayatın en berbat durumudur, kanayan yarasını saramayan bir insan bir başkasına yara bandı da olamaz, kanları şarıl şarıl akar bandaj altından, daha da berbat eder incirleri, kendine derman olacak önce.
Terzi de olsa oturup dikecek söküğünü, yok öyle ben yapamam deyip de bir atasözünün arkasına saklanmak, denemezsen zaten yapamazsın. Denersen de en azından şanslısın. Denemenin yalnızca “hayalini” kuran, o büyülü adımı asla atamayacak tonlarca insan var hayatta.
Bir bakıyorum da. Sahi, bazı insanlar adım atamıyor, çabalamıyor, yan gelip yatarak, Dünyaları ayağına bekliyor, zor kirvem zor demişler, kolay değil. Her şey gibi bu da kolay değil, yine de kolay değil diyene hiç kolay değil. Kolay olan bilene, zor da olsa deneyene.
Kaçmayana, çabalayana, uğraşana, emek verene.
Kötü olmayı göze alan iyiye, kötülüğüne veda edecek yeni iyiye.
Kısacası değişimi düşleyene değil, değişmeye çalışana kolay, zora rağmen hayata kafa tutana daha bir çözülebilir bulmacalar ve ahşaptan kapılar, yıkılır köpükten duvarlar.
Ve duyulur semadan kuvvetli bir ses, “Değiştin” derler, gözün aydın, artık sen de özelsin.