Sinekler etrafında tavaf ettiği için kendisini “Tanrı“ zanneder
Baalzebub Gördüğü ilgi karşısında sineklerin tanrısı ilan etmiştir kendisini. Kıpkırmızı gözleriyle, etrafında dönüp duran sinekleri büyülediğini zanneder. Evvel ezelden beri böyledir bu. Etrafında dönüp duran bu sinekler Baalzebub’dan biraz daha fazla kan emmek için kendilerini yırtıp dururlar.Gerçek neydi peki? Neden kan emici sineklerin onun etrafında tavaf etmesini matah bişey zanneder. Aslında Baalzebub’un kendisi de biliyordu Tanrı olmadığını. Ama işte Züğürt tesellisi diyelim. Nasılsa meydan boş, götürebildiğim kadar götüreyim bu düzeni diye düşünüp durur kendisini buna inandırır işte. Bir gün zeus’un o titreten sesini duyduğunda kendisine taht yaptığı o zavallı mekanda irkilir. EY BAALZEBUB! Senin üzerine bulaşan kan bana kurban edilenlerin kanı, o sinekler benim sana yansıyan ışığım yüzünden etrafında dönüp duruyor bunu bilmiyormuşsun gibi Tanrıcılık mı oynuyorsun o sefil çöplüğünde? Sinirinde kafasını taşlara duvarlara vurmak ister Baalzebub bunu duyduğunda. Kimi zaman girdiğim tartışmalarda ya da tv’de gördüğüm tartışmalarda kişilerin bilgi seviyesi ile ilgili ya da verdikleri tepkilerle alakalı bir durumdan bahsetmek istiyorum. Konuyla ilgili reddiye ya da karşı tez okuyamadım. Tipik anlayış, bilirsiniz. Aşağılama amaçlı
Yok saçmalamışsın yok senin dediğin gibi değil vs. Sıradan itirazlar.
Seviye genelde Allah sana hidayete erdirsin, Allah sana şifa versin
biraz daha cüretkar olanlar Allah belanı versin! Gibi cümleler kurarak
savunma mekanizması geliştirmişler bilemiyorum. Ya da Şeytanın çocuğu,
Siyonizm’in uşağı’ Mısır’daki RA’NIN torunu! Bu tip mesajlar ve cevaplar
da gördüm. Ha en eğlenceli olanlar da şu tip tepkilerdi: E, madem
bunların hepsi yalan o zaman 1400 yıl önce okuma yazma bilmeyen biri denizlerdeki tuzlu su ve tatlı suyun ayrıldığını nereden bilecekti ki?
Gibi yorumlar. Şimdi dostlar, bu tip yorumlarla seviyeyi Sultanahmet meydan’ındaki o meşhur ramazan sohbetleri seviyesine çekiyorlardı bu bir Okuma-yazma bilmeyen biri ifadesine hiç girmedim girmiyorum zaten,
ikincisi savunma için bu cümleyi kurduklarında aslında bütün insanlık tarihine hakaret etmiş oluyorlar. Ha bunu bilmeden, belki cahillikleri yüzünden yaptıkları için onları suçlayamıyorum elbette. Ama şunu da ifade etmek lazım. Tuz insanlığın ilk dönemlerinden bu yana o kadar önemli bir maddeydi ki kısaca değinelim.
Tuz, antik çağ’da yaşayan insanlar için her şeyden önce kutsal bir maddeydi.
Doğada saf olarak bulunmaz biliyorsunuz, mutlaka bir işlemden sonra elde edilir ve… o yüzden hem tuzu bulanlar hem de elde etmek için işlem gerçekleştirenler özel insanlardı. Yaşam için gerekli maddelerden biriydi. ilaçtı. Binlerce yıl tuz için savaşlar yapıldı yüzbinlerce insan öldü bu kanlı savaşlarda. Savaş meydanlarında insanlar birbirini katletti. Şimdi bütün bu yaşananlardan sonra 1400 yıl önce okuma yazma bilmeyen biri denizlerdeki tuzlu su ve tatlı suyun ayrıldığını nereden bilecek? Gibi bir soru bırakın bu kitabı yazanları, bence tüm insanlık tarihinebir hakaret gibi. Mö 8000’li yıllardan bu yana insanlık tuzun nerelerde olduğunu bulmak için neler neler yaptı bir bilseniz… tuzun kutsallığını tarihte belki de ilk keşfedenler avcı toplayıcı atalarımız oldu insanoğlu neolitik çağ’da avladığı ya da topladığı yiyeceklerin tuz sayesinde bozulmadıklarını farketti, e bu da onlara avantaş sağladı her şeyden önce. Bu daha önceden tuzladığı etleri av bulamadığı ya da yiyecek toplayamadığı zamanlarda stokt an yemesini sağlayacaktı. Yerleşik
hayata, stoklama günlerine, belki de rahatlığa terfi etti tuz sayesinde.
Beslenme alışkanlığı değişti, hayatı düzene girdi. Yiyecekleri daha uzun
süre saklama işi keşfedildikten sonra yerleşik hayat ve tarım başladı
elbette. Gördüğünüz gibi her şey birbirini tetikliyor öyle bazıların
iddia ettiği gibi her şey tesadüf üzerine kurulu değil. Her şeyin bir
sebebi vardır ve elbette sonucu.
Matta 5:13’te şöyle yazar: isa kalabalıkları görünce dağa çıktı.
Oturunca
öğrencileri yanına geldi. Onlara şunu öğretti yeryüzünün tuzu sizsiniz.
ama tuz tadını yitirirse, bir daha ona nasıl tuz tadı verilebilir?
Artık dışarı atılıp ayak altında çiğnenmekten başka işe yaramaz.
NOT: tuzun özelliği üzerinden benzetme yapılmış…
Eski ahit’de de tanrıya kurban edilen
hayvanların tuzlanması gerektiği Yazar.
Bazı kültürlerde nasıl yerde ekmek görüldüğünde bir adet gereği
Alıp yüksek bir yere koyarsınız, tuz da işte bunun gibiydi. Nimetten
sayılırdı hem de nasıl bir nimet günümüzdeki altın gibi değerliydi.
Hoş altın her dönemde değerliydi onu da başka konu altında değineceğiz.
Bu yüzden insanoğlu modern bilimden önce bin yıllar boyu
Tuzun nerelerden elde edilebileceği konusunda kafa yordu durdu.
Fenikelilerin rüzgardan faydalanarak ilk yüzen araçları yani gemileri
Kullandığı tahmin ediliyor bilirsiniz. MÖ 1000’lerde hatta 2000’lerde
Lüblan’daki sedir ağaçlarınıişleyerek yüzen araçları ku llanan yani
Gemileri kullanan fenikelilerin tatlı su, tuzlu su yoğunluğunun
nerelerde
Olduğunu bilmelerine ihtimal vermemek biraz ayıp olmuyor mu mesela?
Ya da tuz bulmak için fetihler yapan, savaşlar yapan askerleri,
komutanları, barış imzalayan devletleri düşünmeden böyle bir yorum
Yapmak. Biraz ayıp sanki.
Tuz karşılığı savaşlara katılan lejyonerleri.
Evet, aynen öyle! roma imparatorluğu zamanlarında bir dönem hak edilen
ücretler bile tuz ile ödeniyordu ki,
ingilizce’deki maaş yani salary sözcüğünün kökeni bu geleneğe dayandığı
söyleniyor.
Bir dönem devlet bütçesinin sarsılması üzerine çin imparatoru Yu
MÖ 2200’de tuza vergi koyduğu yazılıdır mesela, hatta bu tuz vergisinin
Tarihteki ilk vergi olduğu anlatılır.
Barış dönemlerinde tuz ucuzlatılarak fakir halkın tuzsuz kalmaması
sağlanıyordu. Tuz o kadar önemliydi işte!
Yiyecelerimizin çürümemesi için günümüzde buzdolaplarını yaptığı işlev
Eskiden tuz tarafından sağlanıyordu.
Kuru et yiyerek tarihteki fakirlikten bahsedenlerin o kuru eti hangi
yöntemle imal ettiğini nasıl bilmezsiniz? Elbette ki tuzla.
Kısacası yerleşik hayatın en önemli unsurlarından biriydi tuz.
Roma imparatorluğu sahillerden tuz taşımayı kolaylaştırmak için
Via salaria’yı yani tuz yolu’nu kurmuştu mesela.
Tuz karşılığında köle alıp satıyorlardı.
Napoleon’un orduları, rusya seferi sırasında yeterli tuz bulamamıştı ve
bozuk etler yüzünden binlerce asker bu yüzden hastalanıp öldü.
MÖ 500’lü yıllarda habeşistan’da tuz blokları günümüzdeki para gibi
kullanılıyordu.
Mahatma gandi’nin Tuz yürüşü vardır mesela çok meşhur.İngilizler,
Hindistan’da Tuzdan vergi alıyordu ve bu yüzden halkın tuz üretmesini
yasakladılar. Mahatma gandi bu yasağı delmek için büyük bir mücadele
başlattı bu yürüyüşle.
Yine 1500’lü yıllarda İtalya’daki Perugia kenti, yarı bağımsız olduğu
için tuz vergisinden muaftı. Papa 3. paul tuz vergisi koyunca halk
ayaklandı ve isyan başlattı. Papanın gönderdiği orduyla savaşmadılar ama
Papa’yı protesto etme için ekmeklerine tuz ilave etmeyi bıraktılar. Bugün
hala bu gelenekleri devam ediyor. Ürettikleri ekmek tuzsuz.
Budizm’de tuzun kötü ruhları uzaklaştırdığına inanılıyor, o yüzden,
görmüşsünüzdür sumo güreşçileri maç başlamadan önce ringe tuz serperler.
Denizden, tuz göllerinden ve kaya tuzu yataklarından üretilen bu
maddenin
Tarihte ne kadar değerli olduğunu anlamışsınızdır sanırım.
E şimdi 1400 yıl önce yazıldığına inanılan bir kitaptaki tuzlu su ve
tatlı suyun karışmaması metni hala siz mücize gibi mi geliyor? O zaman,
biraz hayal kırılığına uğratayım sizi.. Hemen ayete bakalım…
Rahman süresi, 19-20 birbiriyle kavuşmak üzere iki denizi salıverdi.
ikisi arasında bir berzah/engel vardır birbirlerinin snırlarını
geçmezler. Diyor ayet… hayal kırıklığına uğrayacaksınız ama bu ayet
yeryüzündeki denizlerle ilgili bile değil!
Şimdi mor efrem’e bakalım yaratılışı nasıl anlatmış mor efrem bu arada
bilmeyenler için hatırlatma mor efrem MS: 306-373 yılları arasında TÜRİYE
sınırları içinde yaşamış Süryani din adamı ve yazardır. Dikkat edin!
Milattan sonra MS 306-373 yılları arasında yaşamış… yani
Daha 600’lü yıllara çok var. Ve kendisi Süryanilerin Güneşi olarak
tanımlıyor. Mor efrem’e göre yaratılış sırasında göklerdeki denizler ve
yerdeki deniz birbirinden ayrılmıştır. Yani tıpkı az önceki ayette
bahseldiği gibi.
Evren bu şekilde yaratıldı diyor Mor Efrem ve bu yaratılış esnasında
göklerdeki deniz tatlı yerdeki deniz de tuzlu kalmıştır.
Kur’anı yazanlar sizce bu metinden haberdar olmamış olabilir mi?
Mor Efrem Manastırı bugün mardin’de hala en çok ziyaret edilen yerlerden
bir tanesi.
Yani sözün özü o ayette sizin sandığınız gibi değil yeryüzündeki bir
denizden bahsetmiyor.
Eski inanışlarda gökyüzü ve yeryüzü ayrı denizlerdi ve…
Yaratılış sahnesinde birbirinden ayrıldılar. Ha şimdi bu sıralar bazı
denizde yeraltında tuz oranı düşük su yatakları keşfedildi diye bir haber
görebilirsiniz. O da külliyen uydurma. Çünkü o tatlı su yatakları, daha
doğrusu tuz oranı düşük olan denizler altındaki akarsular
Zaten ms 79’da yaşamış birinin yazdığı kitapta var.
Adı Pliny The Elder. Bu arada 2 tane pliny var, o yüzden karıştırmayın.
bu Elder olan yani yaşlı olan yazdığı kitabın adı Naturalis Historia
bakın pliny The Elder bu kitapta ne diyor: Denize bir borudan akar gibi
karışan tatlı suyun özellikleri daha da ilginç ve harikadır. Çünkü suda
hayret edilecek özellikler vardır. Kendisi daha ağır olan deniz suyu
kendisinden daha hafif olan tatlı suyu üzerinde taşır. Dolayısıyla tatlı
su, deniz suyundan daha hafif olduğu için deniz suyuna karışmaz ve
denizin üzerinde yüzer.
Naturalis Historia, roma imparatorluğu’ndan günümüze kadar ulaşan en
büyük eserlerden bir tanesi. Tarihine dikkat edin lütfen! Milattan sonra
79!
10 cilttir ve 37 kitaptan oluşur. Içinde matematik, coğrafya,
etnografya, tarım, farmakoloji, madencilik, mineraloji, heykel, resim,
değerli taşlar,
Antrapoloji, zooloji, botanik, gibi birçok konu başlığı bulunuyor.
Bağdat Hikmetler evin’de ve endülüs emevileiri’nin kurduğu okullarda
işte bunun gibi eskiden gelen yunan metinleri bir bir arapçaya çevrildi
ve öğretildi öğrencilere. Naturalis Historia eskiden gelen bütün
bilgileri kapsar bu arada toparlanmış bir kitaptır eski inanışlara çok
fazla atıf yapar. Söz konusu ayetin tatlı su ve tuzlu suyun karışmadığı
bir yeryüzü denizinden bahsedeceğini varsaysak ki Mor Efrem metnine
baktığımızda öyle olmadığını görüyoruz hadi görmedik diyelim bu durumda
bile MÖ 1000’li yıllarda okyonuslarda gemi yüzdüren fenikelilerin bu
durumdan haberdar olmadığını öne sürmek insanlık tarihine yapılan en
büyük hakaretlerden bir tanesi.
Her zaman söylediğim bir şey var. Tuz ve zeytinin tarihini bilmeden
Dinler, savaşlar, devletlerin uyguladığı politikalar ve ambargoları
anlamak kolay değil. Herhangi bir ortamda din ile ilgili muhabbet
açıldığında ben hep aynı şeyi söylerim önce tuz ve zeytinyağ yani
velhasıl kelam tuz da en az zeytin ve zeytinyağ kadar önemli… tarih
boyunca her zaman önemlidi. Ama bütün bu tarihi kabullenmeyip
inkarcılardan olmaya devam etmek sizin içinizi rahatlatacaksa daha
öncekilere dediğim gibi sultanahmet meydanı’ndaki ramazan muhabbetlerine
elbette devam edebilirsiniz, yarım ekmek arası köfteye tuz ekip koca bir
tarihi görmezden gelmek belki de en iyisidir, bilemiyorum…
O zaman Afiyet Olsun!