Bak çevrene. Neredeyse herkes şikayetçi hayatından. Cinsiyet, yaş, meslek, zenginlik, muhit, fark etmeksizin hem de. Bir doyumsuzluk, bir memnuniyetsizliktir gidiyor, artarak. Eşler birbirinden, çocuklar okuldan bazen de ebeveynlerden, çalışanlar patrondan, patronlar çalışanlardan, fakir zenginden, zengin fakirden, yaşlı gençten, genç yaşlıdan hatta neredeyse varlık yokluktan yokluk varlıktan şikayetçi. Şikayet öldürücü değil ancak süründürücü ve sinsi bir hastalıktır. İnsana neler ettiği tahmin bile edilemez. Peki memnun olmadığımız hiç mi bir şey olmayacak hayatta. Hem de fazlasıyla olabilir, olacak. Ama emin ol bunların hiçbirinin çözümü şikayet değil. Peki çözümü ne? Ya şikayet ettiğimiz her neyse tam anlamıyla kurtulmak yani unutmak, eğer bu mümkün değilse mücadele yöntemleri bularak bu savaştan en az zararla çıkmaya çalışmak en doğru strateji olabilir.
Dünyanın yaşından hareketle bir insan ömrü bir kelebeğinden bile az olabilir. Bir kelebekle konuştuğumuzu hayal edin ve kelebeğin size dertlendiğini düşünün. Ona ne derdiniz? Sanırım çoğumuz “Üç günlük ömrün var, bırak bunları şimdi, kısacık ömrünün tadını çıkar” deriz herhalde. Emin olun şu yaşlı dünyamızda bizimle konuşma fırsatı olsa söyleyecekleri bunlardan çok farklı olmaz.
O zaman dünyanın bizimle konuşacağı günleri beklemeden farkına varalım. Hepimiz dünyadan bir an kadar zaman da gelip geçiyoruz. Bu anı nasıl harcayacağımızın kararı bizim elimizde. Eğer insanın gücünü aşan sorunlarla uğraşmıyorsan, yarın sorun olarak şişirdiğin balonu patlatma zamanı. Bir daha şişirmemek üzere….