Güneş ağrır ağrımaz gözlerim de açılırdı. Alışkanlık işte. Bugün, saat altıda uyandım ve yatakta yatmaya devam edip, tavanı izledim. Düşünce hızında çakan şimşeklerin seslerini duyabiliyordum. Yaz yağmurlarını oldum olası sevmişimdir. Bu sıcak günlerde biraz olsun rahatlama veriyor ama genelde şiddetli fırtınalar olarak devam ettikleri için bir yerden sonra korkmuyor değilim. Gökyüzünde toplaşan bulutlar, fırtına ve yağmurun habercisiydi. Sabahın bu saatlerinde güneş vardı, ama çok geçmeden kapanacaktı. Kapanırsa, ben de uykuma devam ederdim, o yüzden hemen yatağımdan kalktım ve çay demledim. Kahvaltıdan sonra bir sigara yakıp, karavanın konsoluna bağlı ekranımdan internete girip haberleri okumaya koyuldum.
İnternette haberler genellikle insanların paylaştıkları video ve resimlerden ibaret. Çoğunlukla FCoin’lerinizi harcatmak için reklamlar çıkıyor. Merak ediyorsunuzdur diye anlatayım. Madem devletler çöktü, sizi koruyacak kanunlar yok, o halde bu lanet olası alışveriş nasıl devam ediyor? Niye kötü adamlar gelip paranızı çalmak yerine efendi gibi ticaret yapmaya çalışıyor? Şöyle: Kimse gidip de başka birinin FCoin’lerini silah zoruyla alamaz. Bu teknik olarak imkânsız. Bunu imkânsız kılan da kripto paraların içinde cirit attığı internet ağının yazılımı.
Yazılım herkesi anonim olarak görüyor. Başka biri gelip de benim hesabıma şu kadar yatır diyemiyor. Havale işlemleri yok. Alışveriş yapmak istiyorsanız, kendinizi anonim hesabınızdan çıkarıp belli bir miktar parayla, ticaret sunucusuna kayıt ettirmek. Gerisini yazılım otomatik olarak ayarlıyor. Örnek vermek gerekirse; X kişisi seri katil tutmak istiyor ve sunucuya bağlanıyor. Önceden bir seri katilin fiyatı ne kadardır diye aratabilir. Buna göre de belli bir miktarla girdiği sunucuda seri katil kelimelerini aratıp, sunucunun X kişisinin önüne getirdiği, yığınla seri katillerden birisini seçmesini istiyor. Paranın transferi ise yazılım tarafından hizmet sunulana kadar onaylanmıyor. İşin en güzel yanı da bu. Yani yazılım her şeyi kontrol eden tek beyin ve bunu zamanında yazanların artık yazılıma dokunmasına gerek kalmadan, uzaktan izlemeleri yeterli. Belki de izlemiyorlardır, çünkü yazılımın en büyük özelliği de kendi açıklarını bulup kapatabilmesiymiş. Bunu bir yerde okumuştum. Ne kadar doğru bilmiyorum tabi. Ama özetle kimse kimseyi parasal yönden soyamaz. Aslında para demem yanlış, ortada para gibi duran o şeylerin hepsi bilgiden ibaret.
Ancak elleri silahlı herifler gelip de “eller yukarı donlar aşağı” derse, orada yazılım falan yok tabi. Ama böyle bir şey yapmalarından fazla bir şey elde edemezler. Çalacakları şeyler, harcayacakları mermilerden daha az kalacağından zarara girerler ve kimsede öyle fazla bir şey yok. Yaptığınız yemekler, kullandığınız su her yerde var. Yağmur temiz yağıyor, yemeğinizi topraktan yetiştiriyor, takas yoluyla pazarda kullanabiliyorsunuz. Sırf hıncıyla hareket eden ve öldürmekten keyif alan insanlardan kendinizi korumanız lazım. Dünya acımasız. Türlü türlü gruplaşmalar oluştu. Eskiden yadırgadığımız fikirlerin şimdilerde birleşip bir gruba dönüştüklerini görüyoruz. Komünistler, liberaller, vs. vs. Kendime ait silah dolabım, içinde M-416 piyade tüfeği ile 2010 model eski bir Kırıkkale tabancam var. Bir dokuz milimlik, diğeri standart yedi nokta altmış iki milimlik NATO mermisi alıyor. Bunları söylüyorum çünkü bulunması en zor mermiler son zamanlarda bunlar.
Bütün bu silahlar ve bu teknik bilgiler bana, asker olan rahmetli dedemden kalmıştır. O, ne kadar silahların ve savaşın içinde olsa da, savaşa o kadar karşı birisiydi. Savaşın götürdüklerini biliyordu. İç savaşın kahramanları arasında plaketi bulunan ve şehit düşen yüzlerce askerimizden biriydi. Silahları ne zaman elime alsam, ne zaman onlara bakım yapsam aklıma dedemin o çatık kaşları ve buruşuk suratı gelir. Onunla çocukken pek vakit geçiremezdim. Göreve gider ve aylarca gelmezdi. Ama ne zaman görevden gelse yüzümüz güler, bana her zaman güzel hikayelerle ve hediyelerle gelirdi. Şimdi ise, zamanında ona ait olan silahları, temizlemek için çıkarıyorum dolaptan. Başka bir amaçla çıkardığım olmamıştır, olmasını da istemem.
Yağmur şimdi başladı. Aracın tepesine çarpan damlaların sesi, umarım kaydın sesini bastırmıyordur. Bu ses, çok hoş.
Son birkaç yılda insan nüfusunun ne kadar azaldığını söylemeden de edemeyeceğim. 2071’de yaklaşık dokuz milyar olan insan nüfusu, 2073’ün başlarında yediye, sonlarına doğru altıya, 2074’de ise -yani şimdi- yaklaşık üç milyara düştüğünü biliyoruz. Bunlar yaklaşık sayılar. Bu sayılardan insanların birbirine ne kadar tahammül edemediklerini anlayabiliyorum. Birbirlerini öldürmek için beklemiş gibiler baksanıza. Milyarlarca insanın hayatı, üç yıl gibi kısa bir sürede ne bir bakteri ne bir virüsün saldırısıyla, yalnızca insanın amansız öfkesi ve kibriyle son buluyor.
Şu son iki haftadır, karavanımla İzmir’de yaşıyorum. Burayı sevdim. Eski Konak’ın oraya kurulan pazara nadiren gidebiliyorum. Genelde Urla civarındayım, denizi ve teknede yaşayan insanları seyretmek hoşuma gidiyor. Lakin yakın zamanda buradan ayrılmak zorunda kalabilirim. Yunanlı tekne sahipleri, çoğu limanda olay çıkarıyorlar. Hepsi değil ama aşırı milliyetçi bazı tipler, bu toprakların aslında Yunanistan’a ait olduğunu bağırıp duruyorlar. Geçen silahlı çatışma oldu. Bir insan öldü… Bazı yerlerde Türk bayraklarını yaktıklarını duyuyorum. Tüm bunlar saçmalık. İnsanların ölmesi saçmalık. Hem de bir hiç uğruna. Ayrıca bundan sonra, herhangi bir millet için kavgaya tutuşacak değilim. Olmayan şeyler için sayılı cephanemi harcayamam. Gitmem gerekiyorsa, giderim. Bazı şeyleri aşmanın artık vakti geldiğini düşünüyorum.
Burada, İzmir’de, bazıları toplanıp Atatürk propagandası altına sığınarak Osmanlı zihniyetli bir örgüt kurmuşlar. Geçenlerde bana da gelip benden onların safına katılmamı, elimin silah tuttuğunu, istemesem bile silah ve cephanemi onları için verebileceklerimi ve davalarında yardımcı olmamı istediler. Bunu burada yaşayan her Türk’e teklif ediyorlarmış. Kabul etmememle onların öfkesini kazanmam bir oldu. Onlara saygı duymuyorum çünkü yapmayı istedikleri şey Atatürkçü düşünce birliği, lakin yaptıkları şeyler hep tam tersi, biat ve egemenlik edinme üzerine kurulu. Ya Atatürk’ü gerçekten anlamamışlar ya da onun adını kullanarak gençlerin beyinlerini yıkıyorlar. Bu gençlerin ellerine silah verip, masum insanları öldürüyor, mallarını çalıyorlar. Onları dağlara gönderip adam aratıyorlar. Yağmacı bir topluluktan öteye gitmez onlar. Bu dünyaya ne olursa olsun, istersek uzaya taşınalım, tarih her zaman tekerrür edecek.
Yağmur ve rüzgâr hızını arttırdı. Karavanın tepesindeki tenteyi kaldırsam iyi olacak. Dışarıda sandalyeler var, uçup gitmelerini de istemem. Şimdilik kaydımı burada sonlandırıyorum.
27 Temmuz 2074 – Ressam Elif Zeybek Karalı
2. kayıt sonu