İnsanın sevginin gerçek anlamını kavraması zaman alıyor. Hata yaptıkça, ayrılık acısı çektikçe ya da bunları yaşayanları okuyup, duyunca bazı şeyleri düşünüp, anlayabilir hale geliyor. Yanlış seçimleri, ayrılık acısı çekenleri gördükçe, sevmeye hasret olan yüreğinin ona yaşattıklarını dinlerken öğreniyor sevginin gerçek anlamının ne demek olduğunu.
Sevmenin anlamını gerçekten çözebilmiş olanlar da sevmenin anlamını bilenleri bulamadıkları için yalnızlar. Sevginin ne demek olduğunu bilmeyenler de zaten denkleri olmayan, geleceği olmayacak, ailelerine, yaşamlarına uyduramayacakları insanları seçerek hata yapıyorlar.
Bugün yine böylelerini görüp, duydum. Sevmek için çırpınan kalpleri dinledim. Yalnızdılar. Sevdikleri için ellerinden geleni ardına koymayacak kadar fedakâr gönülleri vardı. Hediyelerle, güzel jestlerle, minik sürprizlerle sevdiğini el üstünde tutmayı isteyen nice güzel, tertemiz kalp yalnızdı. Olmadık insanların, şeytansı şirinliklerine kapılarak, mantıken tutarlı bir yanı görülmeyen ama sevgi sandıkları duyguların peşindeydiler. Kafası çalışan, sevgiye hasret, iyi insanlar hep yalnızdılar.
Herkesin kendince sevgi tanımı vardır. Sevginin tanımı kadar yaşanma şekli de çoktur. Ama her yaşanan ve sevgi sanılan his sevgi değildir. Geleceği düşünülmeden yaşanan, denkliği bilinmeden seçilen insanlarla yaşadıklarınızın sonu mutluluk olmayabilir. Sevmek demek bir güzelliğe, çekiciliğe, şirinliğe hayran olmak demek değildir. Hayatı paylaşırken bu paylaşım sırasında yaşanacak sorunlarla baştaki ilgi ve sevginin azalmaması için çabalamayı gerektirir gerçek sevgi.
Çok kişi o yüzden sorumluluk ve geçim olayı işin içine girince ayrılıyor. Baştaki buluşmalarda olduğu gibi hep güzel, hep şirin, hep kendini beğendirmeye çalışan insan olmaktan çıkılıyor. Sinirli, çirkin, aksi olduğu zamanlar da yaşanıyor. Para büyük sorun yaşatıyor. Ev işlerini üstlenmek, çalışmak, çocuk doğurmak ve bakmak çok zaman ilişkileri çirkinleştiriyor. Hayatın gerçekleri omuzlara yüklendiğinde “sen o zamanlarda sevdiğim insan değilsin.”deniyor. Aslında insan değişmemiştir. O zaten bu karakterde bir insandır. Sadece sorumluluklar üstlenildiğinde, karşısındakini sahiplendiğinde kendini ‘onu elde etmeye çalışma’ yarışmasından çekmiştir. O, nasıl olsa artık onundur. Başka kadınların, erkeklerin elinden çalmayı başarmış ve kendisi sahiplenmiştir. Onun peşinde koşan, ona güzel sözler söyleyen kişi, artık onundur! Sevgi oluştu sanılır. Seviyor sanılır. O güzel sözler, peşinden koşmalar hep yaşanılacak sanılır. Oysa birini elde etme yarışıdır sevgi sanılan. Hemcinslerin elinden bir insanı kapabilmek için yarışır çok kişi. “O kızı seçmedi de beni sevdi ya. Ben kaptım. Ben nikah masasına oturttum”der kızlar. Erkekler “O herif mi asılacaktı bu güzel kıza. Yok, abi, ben kaptırmam bu hatunu. O adama bakamaz. Benim manitam olacak o.” derler.
Rekabettir, hırstır aslında sevgi sanılan duygular. Kazanma hırsı, zafer beklentisidir sevginin içine katılan. Bunu ayırt edemeyenler sevdiklerini-sevildiklerini sanarak, yanlış seçimlerin peşinde koşarlar. Asıl amacının hayatın iyi-kötü, acı-tatlı, yoksul ya da varlıklı her halini paylaşmak olduğunu düşünemezler. Hayatı ve eşi her şeyiyle en baştan kabul edecek, olgun yürekler, zeki kadınlar, kafası iyi çalışanlar hep yalnızdır. Sevmeyi bilenlerle karşılaşamadıkları için gerçek sevgiyi bilenler hep “rekabetçilerin sevgi sandıkları oyunlar” yüzünden yalnız kalırlar. Kimileri sevgi sandıkları oyunun sonunda ayrılık acısı çeker, kimileri sevmenin anlamını bilenleri bulamadıkları için yalnızlık sancısı çeker.
Sizce hangisi daha iyi?