şairimiz yahya kemal BEYATLI yı az çok bilirsiniz şiirlerine bir yerlerden tanıklık etmişsinizdir. peki yazdığı bu güzel şiirin asıl hikayesini ve trajesini duymuşmuydunuz ? işte sizlere bu yazımda ilgilenmekten ve okumaktan çokca zevk aldığım şiirin güzel hikayesini anlatacağım… hazırsan al bakalım sıcak çayını yaslan arkana ve güzelce oku şarkı açmayı unutma bilirsin ruha en iyi gelen şeylerdendir 🙂
yahya kemal beyatlı türk şair yazar siyasetçi ve diplomattır. cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcileri arasında yer alır. doğumu 2 Aralık 1884 olan şairin ölümü 1Kasım 1985 olmakla birlikte aşiyan mezarlığına defnedilmiştir.
Artık demir almak günü gelmişse zamandan meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan…”
bu şiirin nihai yazılma amacının asıl baş kahramanı olan Nazım hikmet ranın annesi olan celile hanımdır. Celile hanım istanbulda güzelliğiyle nam salan sosyetenin en bahsedilen isimlerinden olagelmiştir. Celile hanım o zamanlarda yine osmanlıda ünlü bir vali olan hikmet bey ile evlilik yaşamıştır. lakin evliliklerinin 16. yılından sonra işler yolunda gitmemeye başlamış ve sorunlar yüzeye çıkmıştır. Nazım hikmet ran bu zamanlarda dünyaya gelmiştir ve eğitimini sürdürüyordur. Ve nazım hikmet ran derslerinin arasından Yahya kemal beyatlıdan özel matematik dersleri alıyordu. yani o zamanlarda yahya kemal beyatlı nazım hikmetin evine gidip geliyor bu esnada annesi celile hanım ile karşılaşıyorlardı. celile hanımın zaten halihazırda sallantıda bulunduğu evlilği yahya kemal bey ile tanışınca daha da büyük bir sorun haline geldi. Celile hanımda sanatla içli dışlı idi hatta yakından resim sanatıyla ilgileniyordu. Ki yahya kemal nazımla ilgilendikten hemen sonra celile hanım ile sanat şiir resim hakkında uzun mülahazalar ediyor çay sohbetleri gerçekleştiriyorlardı. bu ortak yan ikisini de ortak noktada birleştiriyor ve ısındırıyordu. Ve aralarındaki bu çekim zamanla aşka dönüştü… Aşk kutsaldır ve buna ikiside izin vermişlerdi. Ama Nazım hikmet bu duruma ne diyecekti hiç fikirleri yoktu bu yüzden gizlice sürdürüyorlardı bu aşkı
‘’Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol ! ‘’
tabi ki bu aşk yahya kemalin de ayrıca öğretmenlik yaptığı nazımında öğrencisi olduğu bahriye okulunda yayıldı. hatta farklı dedikodular da eklenmişti işin içine bu yüzden yahya kemal beyatlı bir süre öğrenim verdiği okuluna gidememişti…
her ne kadar gözlerinizi kaçırsanızda ya da bir şeyleri saklasanızda o en çok duyulacak şey haline gelecektir. Dünyanın kanunu budur elbet herşey güne çıkacak ve doğrular okyanusun üzerinde yüzmeye mahkum olacaktır. ki aşk… Aşk değilmidir zaten en çok saklanırken yakalanan yaramaz çocuk. ben ona çocuk diyorum çünkü ne onun kadar masum olabilir ne onun kadar tehlikeli ne de onun kadar tutkun..
‘’Rıhtımda kalanlar bu seyehatten elemli
günlerce siyah ufka bakar gözler nemli”
Nazım herşeyden haberdardı. Annesinin karşılık verişi hocasının bu aşka yenik düşmesi hepsinden haberdardı ama bu işe gönlü yoktu ! uzunca bunu sürdürdüler ama artık tepkisini belli etmeliydi. yine bir gün derse geldiği sırada hocasının paltosunun cebine manidar ve kararlı bir kağıt yazıp bıraktı… kağıtta ise ‘ hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremeyeceksiniz ! ’
bu tepkiden sonra sarsılan ve bi hayli yorgun bi evlilik geçiren celile hanım fransaya gitmeye karar verdi zaten yahya kemalin de onunla aşk yaşasa bile evliliğe niyeti yoktu. ve rıhtımda son kez yahya ile vedalaştılar. kim bilir belki de aşk o kadar masum gibi görünürken belki de yaşamaya korkulan en büyük duygudur.
‘’Biçare gönüller ne giden son gemidir bu
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu ‘’
yıllar sonra yahya kemalin ölümünden sonra onun notlarının içinden kurumaya yüz tutmuş iki sayfa bir zarf çıktı. zarfta ise ‘ bu hatıra 19 Agustos 1930 (?) da sirkeci garında veda ettiğim aziz kadının göğsündeki çiçektendir… koparıp verdiği bu yaprağı daima muhafaza edeceğim…’
‘’Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler !
bilmezler ki giden sevgililer geri dönmeyecekler.”
Bir yerlerde bir aşk doğuyor bir anadan ve düşüyor bir çocuğun eline. kimimiz buna yakından tanıklık edip yaşarken kimimiz yaşamaya dahi korkarak yaklaşıyoruz ama konu bu ya iyi kötü hep yaklaşıyoruz.. şimdi zamanı sızdıran bir çok öyküler kimi sarı zarflarda küflenmeye mecbur kaldı. ben bu satırları yazarken sarsılmıyorum ama belki o ruhlar okurken iz hissedecek. sevgi ve aşkın izi bu… Belkide en çok yaşanmamış olasılıklar hayattaki kader çizgimizdir ? bu yüzdendir belkide yaşanmamış olasılıkların daha çok tuz basmaya ihtiyaç duyması… ben bu gün size küçük odamdan seslendim siz beni büyük yankılarda duyun. Aşk kutsaldır yaşayın ve güzel yaşatın…
şiirin tam halini bırakayım ki bu şiir müzik olup evinizde bir radyoda bile çalmıştır belki ?
Artık demir almak gelmişse zamandan
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyehatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller ne giden son gemidir bu
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
‘’BİR ÇOK GİDENİN HER BİRİ MEMNUN Kİ YERİNDEN
BİR ÇOK SENELER GEÇTİ DÖNEN YOK SEFERİNDEN. ‘’
bu ilk yazımdı sevgili okur umarım hata yaptıysam bile göze gelmez bana şans verdiğin için teşekkür ediyorum ayrıca sana nadide bir parça bırakmak isterim belki okuyo düşündüğün vakitte sana eşlik eder
‘’ Musa eroğlu – yolun sonu ‘’ sağlıcakla kalıver :))