Bu kırıklı bir hikaye. Adaleti olmayan, yalnız, bitkin ve hissiz olanından.
İnsan nedir? İnsan kimdir? İnsan ne ile yaşar?
Göğsümdeki ağırlık mıdır, bu ağırlığa üzülmek midir beni insan yapan..? Bu ağırlıkla mı yaşar insan? Hep böyle midir yoksa sonradan mı öğrenilmiştir?
Yalnızlık Tanrı’ya mı mahsustur yoksa Tanrı yarattığı insanların ve varlıkların iyi olmadığını fark edince yalnızlığı mı tercih etmiştir?
Bir çok soru var beynimin içinde cevaplayamadığım.
Ne gerekli bize? Saygı, hoşgörü, empati, inanç, din..
Ne gerekli dünyaya?
Ne gerekli doğaya?
İnsanın doğasında hep savaş var mıydı gerçekten, yoksa insani duyguların kontrol edilememesi sonucu mu ortaya çıktı?
Ağır gelen şeyler var bana. Belki asıl olan daha gelmedi bile. Fakat yorgun hissediyorum.
Nasıl olacak sahi bu işler?
Korkuyorum. Sevmekten, sevilmekten korkuyorum. Acaba bir gün ben de sevildiğimi sanarken, sevdiğim adam tarafından öldürülür müyüm? Cesaret edip evlenirsem mutlu olabilecek miyim diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Bir gün anne olursam, iyi bir anne olacak mıyım mesela..
Sorgulanabilecek milyon şey varken beynimin bu kadar kısıtlı olması zoruma gidiyor. Daha istiyorum.. Daha çok kapasite, daha çok bilim, daha çok soru, daha yaşanılabilir bir dünya..
Salağa yatanlardanım. Yoksa insanlar beni deli sanacak.
Sorgulamayı çoktan bırakanlar gelişigüzel düşünmeden yaşarken ben beynimin içinde kendi cehennemimi oluşturdum.
Bir çok insan sosyal medya içinde yaşıyor hayatlarını. Kitap okuyan, sorgulayan az kaldı. Yine çoğu insanın kendi fikirleri köreldi. Öyle bir hale geldi ki, fikirleri bile sosyal medya mecralarından alıntı.
Hür iradeye, hür fikirlere hasret kaldık.
Saygılar.