*** Sermaye kavramına farklı bir bakış açısıyla yaklaşan Bourdieu’yü ele aldım. Keyifli okumalar 🙂
Sermaye Nedir?
Sermaye, kelime anlamı olarak varlık, servet anlamına gelmektedir. Sermaye kavramını duyduğumuzda, aklımıza ilk olarak maddi anlamda bir sermaye gelir. Marx’a göre sınıflaşma, ekonomik temelli olduğu için o da sermaye kavramını bu bağlamda ele alır. Sınıfları belirleyen, üretim araçlarının sahipliğidir. Ancak Pierre Bourdieu, Marx’ın aksine sermayeyi yalnızca bu şekilde ele almamış; ekonomik, kültürel, toplumsal ve sembolik sermaye kavramlarını geliştirmiştir. Çünkü sınıfın belirlenmesi için sadece ekonomik sermayenin ele alınması yetersizdir.
Ekonomik sermaye, salt ekonomik kaynakların elde bulundurulması anlamına gelir. Yalnızca nakit para anlamında değil, mal-mülk de buna dahildir. Anında veya doğrudan paraya çevrilebilecek olan sermayedir. Örneğin; ev, araba, arsa gibi mülkiyetler de ekonomik sermayeye dahildir. Marx sınıf ayrımını bu sermayeye dayanarak yapmış ve toplumu ‘prolaterya ve burjuvazi’ olarak ikiye ayırmıştır. Bourdieu’nün ekonomik sermaye kavramı ile Marks’ın sermaye sınıfı arasındaki fark; Bourdieu’nün ekonomik sermaye kavramı, bireyin sahip olduğu gelir-mal-mülk ilişkisini tanımlarken, Marks’ın sermaye kavramı ekonomik açıdan üretim araçlarını elinde bulundurmayla ilgilidir. Bourdieu’ye göre ise sınıfı açıklamak için ekonomik sermaye yalnız başına yeterli değildir. Diğer üç sermaye türü olan sosyal, kültürel, ve simgesel sermayeye de bakmak gerekir.
Öncelikle şunu bilmek gerekir ki; sermaye çeşitleri birbirinden tamamen bağımsız değildir. Birbirleriyle ilişki içerisindedirler ve birbirlerini besleyebilirler. Örneğin; ekonomik bir sermayeye sahip olmayan kişinin, eğitim gibi bir durum ile sonradan ekonomik sermaye elde edebilmesi ve elde ettiği bu ekonomik sermaye ile de çeşitli gruplar içerisinde yer alarak sosyal sermaye kazanması gayet mümkündür. Marx’ın deyimiyle geçmişte prolateryada yer alan bir kişinin, kendisini geliştirmesi ile veya herhangi başka bir yolla ekonomik sermaye elde ettiğini düşünelim. Buna bağlı olarak içinde bulunduğu ortam, ilişki kurduğu bireyler de değişecektir. Bu da o kişiye geçmiştekinden daha farklı ayrıcalık ve sorumluluklar yükleyecektir. Buna bağlı olarak içinde bulunduğu ortamın da bilgisine sahip olacaktır. Yani kişinin ekonomik sermaye elde etmesi ile, hem toplumsal sermaye hem de kültürel sermayeyi elde etmesi veya artışını sağlaması beraberinde gelecektir. Peki başından beri bahsettiğimiz diğer sermaye çeşitleri tam olarak nelerdir?
Toplumsal ya da diğer adıyla sosyal sermaye, bir eyleyicinin içinde bulunduğu alanda sahip olduğu ilişkiler ağına bir gönderme yapar. “Eyleyicinin diğerleriyle olan bağlantıları, grup üyelikleri, bu ilişkilerin getirdiği eyleyicinin üstündeki veya ona yönelik yükümlülükler, ayrıcalıklar ve itimat” gibi olgular bu sermayenin içeriğini oluşturur. (Göker, 2010:282) Örnek olarak dernekleri verebiliriz. Bir kasabanın veya şehrin derneğinin, hemşeri olarak tanıdıkları öğrencilere burs vermeleri, bu kavramı açıklamak için verilebilecek iyi bir örnek olabilir. Kişinin memleketi, buna bağlı olarak içinde bulunduğu, ait olduğu grup aracılığıyla bir ayrıcalığının olması, buna bağlı olarak da ekonomik sermaye kazancı elde etmesi, onun sahip olduğu toplumsal sermayenin sunduğu bir avantajdır.
Bir diğer kavram olan simgesel sermaye ise, diğer sermaye çeşitleriyle yakından ilişkili olup, onları kendi içinde barındırır. Bu şekilde de belli bir alanda söz sahibi olmak için kullanılan sermaye haline gelir. Bir gösterge değeri vardır, ancak soyuttur. Bilişsel temelli, yani bilgiye ve başkaları tarafından kabul görmeye dayalı bir sermayedir. Örneğin; bir spor alanında eğitim alıp, bunun sonucunda elde edilen lisans belgesi ile kişinin örneğin üniversitede burs kazanması. Burada önemli olan o belge değil, sunduğu anlamdır. Başka bir örnek verecek olursak; alanında uzmanlaşmak için katıldığımız bir seminerde elde ettiğimiz bir sertifikayı düşünelim. Bu sertifikanın parasal bir değeri yoktur. Ancak herhangi bir iş başvurusunda özgeçmişe eklenebilir ve bu şekilde de kişiye ait olan o sermayeyi, soyut anlamı olan bir kağıt parçası temsil eder. Simgesel sermayeden kastımız da budur.
Son olarak ele alamamız gereken kavram ise kültürel sermayedir. Kültürel sermaye, bir alanda gücü elinde bulunduranların eğitim yoluyla ailelere ve dolayısıyla bireylere aşıladığı yapıdır. Yani bir nevi “bilgi sermayesidir” (Bourdieu ve Wacquant, 2012:108) Eğitim yoluyla kişilere aktarımı sağlanır. Örneğin; ebeveynler geçmişte ailelerinden öğrendikleri bilgileri çocuklarına aktarırlar. Bu şekilde kendilerinin sahip olduğu bu kültürel süreçten çocuklarının da geçmesini sağlarlar. Bu sayede de bu bilgiler nesilden nesile aktarılır. Bu bilgilerin aktarım süreci kişilerin toplumsallaşması ve toplumla bütünleşmesi için gereklidir. Örneğin; gelenek göreneklerimizin, örf ve adetlerimizin de aktarımı bu şekilde gerçekleşmektedir. Bulunduğumuz topluma ait olan hareketler, yemek yeme biçimi, konuşma şekli, oturuş tarzımız dahi bize eğitim yoluyla aktarılmıştır. Biz de bunları bilinçli veya bilinçsiz şekilde kabul etmekte ve içselleştirmekteyiz. Bizim sahip olduğumuz kültürel sermaye, sahip olacağımız diğer sermayelerle de bağlantılıdır. Kültürel sermayeyi kullanarak nasıl ekonomik sermaye elde edebiliyorsak, bunun tam tersi ekonomik sermayeyi kullanarak bulunduğumuz konumu değiştirip, yeni bir kültürel sermaye de geliştirebiliriz. Öncelikle şunu bilmeliyiz ki; kültürel sermaye, bedenselleşmiş, nesneleşmiş ve kurumsallaşmış olarak 3 halde bulunur. Kültürel sermaye, bu üç başlık altında incelendiğinde çok daha anlaşılır olacaktır.
Bedenselleşmiş, diğer adıyla somutlaştırılmış kültürel sermaye, bedenle bağlantılıdır. Kişinin hem bilinçli hem de bilinçsiz olarak sosyalleşme ve gelenek süreçleriyle edindiği bilgi birikimidir. Çocukluktan itibaren, kişinin bulunduğu ailenin sosyal ve ekonomik durumu, konumu ve buna bağlı olarak çocuğa aktarılan bilgiler (konuşma, yürüme, yazı yazma tipi gibi) bedenselleşmiş kültürel sermayeye örnek olarak verilebilir. Bu kültürel sermaye tipi özellikle ekonomik sermayeden etkilenir. Örneğin; ekonomik olarak alt seviyede olan bir ailenin, doğuda yetişmiş bir çocuğunun konuşurken kullandığı ağız, herhangi bir olaydaki tepkisel beden hareketleri ve selamlaşma şekli; ülkenin batı kısmında yetişen, ekonomik olarak üst sınıftaki bir ailenin çocuğununkinden çok daha farklı olacaktır. Bu kişinin bulunduğu coğrafi ve ekonomik konuma da dayalı kültürel sermayesinin farklılığından kaynaklanmaktadır. Ona aktarılan bilgiler, geçmişteki atalarından geçmiş ve ondan da geleceğe aktarılacaktır. Üst sınıflar aradaki bu kültür farkını yaratır, alt sınıflar ise bunu sürdürür. Kişilerin bu kültürel bilgileri benimsemesi ve içselleştirmesi ile de bu bilgilerin kişinin bedensel hareketlerinde dahi bilinçsizce yer edinmesine yol açar. Bu tabii ki birtakım sorunlara yol açabilir. Örneğin; ders kitaplarının İstanbul Türkçesi ile yazılması, doğuda yaşayan bir çocuğun derse ilgisinde ve becerisinde zorluklar meydana getirebilir. Veya bu çocuğun, ileride örneğin eğitimle başka bir konuma yerleştiğinde kendi sahip olduğu bedensel kültürel sermayesi ile, bulunduğu konumdaki insanların sermayesi çakışacak ve bir uyum problemi yaratacaktır. Başka bir örnek verecek olursak; okumak için doğudan İstanbul’a gelen bir kişinin ilk önce konuşması göze çarpacaktır. Bu durumu düzeltmek için, doğduğundan itibaren ona aktarılan bu bedenselleşmiş kültürel sermayeye sahip diğer kişilerin aksine çok daha fazla çaba harcayıp, bireysel olarak kendisini geliştirerek bu sermaye kazancını sağlamak zorunda kalacaktır.
Nesneleşmiş kültürel sermaye, kişinin sahip olduğu kültürel sermayenin nesnelere aktarılması sonucu elde edilen sermaye türüdür. Örnek verecek olursak; kitap, resim veya filmleri ele alabiliriz. Bunlar, hüner gerektiren nesnelerdir. Tarihi kitaplar ve portreler içerisinde kültürü barındırır ve bunun taşınmasını sağlayan bir nesnelerdir. Veya tarihi filmleri ve belgeselleri düşünelim. Kültürel sermayenin içine işlendiği ve bize aktarıldığı en iyi örneklerden olacaktır. İnsanlar bunların aktarımını sağladıkları gibi dönüşümünü de sağlayabilirler. Sahip olduğu kültürün, kişiye kattığı yetenek ve bilgiyle, onun bu nesneleri kullanarak ekonomik sermaye elde etmesi de mümkündür. Yani nesneleşmiş kültürel sermaye kullanılarak, ekonomik sermayeye çevrilebilir ve kazanç sağlanabilir. Örneğin; kültürel sermayenin eseri olan nesnenin (mesela bir resim) satışı gerçekleşerek ekonomik bir kazanç da elde edilebilir. Burada aktarım olan şey araç sahipliği değil, yasal mülkiyetidir.
Son olarak; kurumsallaşmış kültürel sermaye, kurumsal yapılar aracılığıyla elde edilir. Akademik kurumlarca alınan eğitim sonucu kazanılan sermaye türüdür. Kişinin bilgi birikimini, yeteneğini ve eğitimini yasallaştıran ve koruyan sermaye türüdür. Örneğin; kişilerin akademik kurumlarda aldığı eğitimin karşılığında verilen ve onların bu eğitiminin göstergesi olan akademik diplomalar, onların bilgi birikimini ve eğitimini garanti altına almış olur. Ayrıca bu kültürel sermaye türü, bize eğitim kurumu aracılığıyla yaratılan eşitsizlik ve hiyerarşiyi de sunar. Kişinin eğitim aldığı ekonomik kuruma dayalı ayrıcalıklar görülebilir. Buna bağlı ileride ona sunulan iş imkanı ve maaş, aynı eğitimi farklı okulda almış bir kişiye sunulan iş ve maaş ile örtüşmeyebilir ve farklılıklar gözlenebilir. Veya bir iş görüşmesinde; A üniversitesinden mezun olan kişi çok daha üst seviyede kabul edilip, işe kabul edilebilir ve buna bağlı olarak aynı eğitimi almış diğer kişilerin yetenekleri veya bilgi birikimleri değerlendirmeye dahi tabii tutulmadan reddedilecektir.
Ayrıca; “Bourdieu çalışmalarında özellikle orta sınıf ailelerin çocuklarını okulda başarılı olmak için gerekli olan dilsel ve kültürel becerilerden oluşan kültürel bir sermaye ile donattıklarını belirtir. İşçi sınıfı kökenli çocukların ise bu becerileri okulda öğrenemediklerini, bu nedenle de “tarafsız gibi görünen okullardaki değerlendirmelerin, sosyokültürel becerileri, doğal yeteneğe bağlı eşitsizliklerin sonucuymuş gibi gösteren statü kazanma hiyerarşilerine dönüştürerek aslında ekonomik eşitsizliği” meşrulaştırdığını savunur.” (Sosyolojide Yakın Dönem Gelişmeler Ders Kitabı, s. 11-12) Ve hangi sermaye türü olursa olsun bir sermayeye sahip olmak kişiye her zaman birçok ayrıcalık kazandırır. Gündelik yaşamdan örnek verecek olursak; bir iş imkanı olduğunda bu konumdan ilk haberdar olan kişiler, hangi sermaye çeşidi olduğu farketmeksizin sermaye açısından zengin olan kişilerdir.
Sonuç olarak; metin boyunca Bourdieu’nun sermaye kavramlarını açıkladık. Sonda da küçük bir eleştiride bulunduk. Özetle; hiçbir sermaye kavramının birbirinden bağımsız olmadığı; hatta iç içe olup, birbirini tamamladığı sonucuna vardık.
KAYNAKÇA :
- Özsöz, Cihat, Pratik, Kültür, Sermaye, Habitus ve Alan Teorileriyle Pierre Bourdieu Sosyolojisi, Anadolu Üniversitesi Felsefe Lisans Bölümü, Sosyolojide Yakın Gelişmeler Ders Kitabı
- Bourdieu, Pierre. “Sermaye biçimleri.” Der. MM Şahin ve AZ Ünal) Sosyal Sermaye. İstanbul: Değişim (2010): 45-75.
- YARCI, Selman. PİERRE BOURDİEU’DA SOSYAL SERMAYE KAVRAMI. Akademik İncelemeler Dergisi (AID), 2011, 6.1: 125-135.
- Dursun, Onur. “Toplumu Pierre Bourdieu İle Düşünmek.” Global Media Journal TR Edition 8.16 (2018): 68-123.