saat 23.08
başka bir evde uyumaya çalışmayalı epey olmuş. fakat mektuplar tükenmeden bir yatılı misafirlik daha deneyimlediğim için memnunum. insanın hüznünü dört duvar içine hapsedemediği gerçeğini çarpıyor yüzüme bu gece. bir kambur gibi sırtımda taşıyorum yaramı. hangi evin hangi odasında uyursam uyuyayım, baktığım tavan üstüme çöksün istiyorum. o gürültüde kaybolsun son sesim. vuran bir ayakkabıdan farkı yok göğsümün. tüm şiddetiyle sarsarak sıkıyor beni.
şu an yelkovan balyoz gibi inip duruyor kafama. uyunan bir odada böyle çığlık çığlığa bir saatin olması ne derece sağlıklı acaba. koşarak gitme isteği tıpkı mide öz suyu gibi ağzıma kadar geliyor ekşi ekşi.
ben seni seven kadınları bile sevdim.
bunu söylemeden ölmek istemedim.
sekiz yaşındayken bir tavșanım vardı. kutusu kirlendiği için başka bir kutuya koymuştum onu. nefes alması için ufacık bir delik bile açmamıştım. ona iğne ucu kadar şans tanımamıştım. bilmiyordum buna ihtiyacı olduğunu. bittabi öldü. çok gözyaşı döktüm ardından. 10 yıl oldu; azabını taşıyorum şuramda. düşünüyorum da hayat, benim o tavşana davrandığım gibi davranıyor şimdi bana. hiçbir pencerem yok. kendi nefesimde boğuluyorum. acı içinde ölüyorum.
hayat da sekiz yaşında bir çocuk mu dersin?
ben senin dövüştüğün adamları bile sevdim.
sana değen ne varsa kutsalımdır, özür dilerim.
dört yaşındaydım. papağanım klozete düşmüştü ve ben de düşerim korkusundan yardım edemediğim için gözlerimin önünde çırpınarak öldü. sanırım bu noktada da dört yaşındaki o gözü yaşlı çocuk, hayatıma bir şekilde dahil olan tüm insanları temsil ediyor. aslında sadece beni yutmaya yetecek bir çukura hiçbiri el sürmedi.
boğazıma kadar pislik içinde ölüyorum.
ben senin evde unuttuğun anahtarını, tabanı aşınan ayakkabını, dudağındaki çatlağı, kalbindeki kırığı da sevdim.
yine de eksikti, bana hiç yetmedi.
on sekiz yaşındayım. artık balık dahi beslemiyorum. hayatımdaki tek hayvan benim ve hala bu konuda çok kabiliyetsizim, gördüğün üzere kendimi de yaşatmayı beceremedim.
bu mektubun sonuna gelirken iki koca saat, devasa bir boğaz düğümü, çökmeyen bir tavan, ışığı sönen bir sokak bıraktım geride. artık tüm ellerimi koynuma alarak uyuyorum.
seni seviyorum, buna ek tüm benzetmeler soysuz ve aciz kalıyor doğrusu.
n.