Seni en çok gökyüzünün parçası olduğun zamanlar sevdiğimi fark etmek bana özgürlüğü yutmuşum hissi yaşattı. Kafanı uçsuz bucaksız gökyüzüne çevirişinden ve gözlerini kapatıp gökyüzünün bir parçası oluşundan bahsediyorum. Gökyüzünü ciğerlerine hapsederek gülümseyişinden ve yanağında oluşan göz alıcı çukurlardan bahsediyorum. Yüreğini gökyüzüne sunuşundan ve bundan aldığın tarifsiz zevkle dönen başından bahsediyorum. Ellerini kendine saklarcasına ceplerine koyuşundan ve arka fonda çalan bir şarkı varmışçasına sallanışından bahsediyorum.
Dedim ya özgürlüğü seni izlerken yutmuşum hissi yaşıyorum ve bu ağzımda şekerli bir tadın oluşmasına sebep oluyor. Bilirsin veya bilmezsin pek şeker aşığı diyemem kendime ama bu tat beni dünya üzerindeki en güzel pamuk şekerini yüzüme gözüme bulaştırarak yemişim hissini yaşatıyor. Sanırım tam bu noktayı okurken bana kafanı kaldırıp tebessüm etmen gerekecek.
Gözlerini bana bakarken sevdiğimi söylemek klişe bir romandan alıntı yapmışım gibi sönük kalacağı için bunu demekten özenle kaçınmak isterim. Ama sanırım tüm o klişe romanların, bu şekerli cümlelerini, seni düşleyerek yazmışlar. Kim bilir bir romandaki elleri güzel sensindir belki de. Ah gülmeyi keser misin? Yeri burası asla değil. Yeri boynum ama konumuz şuan için bu değil. Biliyorsun toplumun bazı şeylere hazır olması zaman alan şeylerden biri. O yüzden boynumu sana saklıyorum. Umarım gülüşlerini tam şuan tutup bana saklıyorsundur.
Sanırım tam da burnunun kenarında, gülüşünden meydana çıkan, o ufak çizgilerde kaybolacağım saniyeleri saymaktayım. Bilmiyorum bunu sana daha önce de yapmış mıyımdır ama yapmadıysam büyük ayıp etmişim.
Ayıp demişken, seni düşledikçe fısıldayan tutkunun diz çökülecek bir yanı var. Ellerini tutarak kaybolduğun gökyüzüne eşlik etmeyi fısıldıyor. Gözlerini kapatıp düşündüğün her bir düşüncenin çıkış yolunun benden geçmesi gerektiğini fısıldıyor. Çıkış yolların olmak ama sadece düşündüğün her kâbustan, asla benden değil. Benden çıkış yollarının oluşunu reddetmemi ve reddettirmemi fısıldıyor. Sanırım bu tutku beni sana seni bana esir etmekten başka hiçbir şeye kafa yormuyor.
Sende esir kalmanın efsunlu bir yanı olduğunu görmüyor olamaz tüm bu insanlık. Tüm bu çirkinlikleri yaşayan insan ırkının en aç olduğu şey küçük efsunlar iken, senin bu yürek yakan efsunun etkisinde kalmıyor oluşları beni şaşırtıyor. Nasıl şaşırtmaz ki? Ben dizlerimin bağını hissedemez hale geliveriyor ve aynı anda dizlerimin gücüne tekrardan tanıklık ediyor, nutkumun tutulmasıyla karşı karşıya kalıveriyorum.
Bilinmeze sürüklenen dünya ve o dünyada nefes alırken denk gelebilecek miyarlarca olay… Göz korkutan binlerce ihtimal ve her ihtimali yok saymam için saçlarıma dokunan ince uzun parmaklarının büyüsü… Korktuğum kâbuslarım ve sığınmam için yaratılmış, huzurun tıklım tıklım dolu olduğu eşsiz boynun… Kahkaha seslerim ve küçük kıkırtılarımın yuvası saçların… Gözlerinin koyusuna sığdırmakta zorlandığın tüm duygularını açtığın gözlerim ve öptüğün kirpiklerim… Gözlerine bakmanın dünyayı durdurduğunu iddia eden ben ve gözlerinin gülerek kısılan kenarlarından yine öpen ben…
Sanırım, ki artık bu sanmaktan da öte, sen sen ve sen ile dolu bir ben.
Sevgilerle.