Gözleri uyku mahmuru olan bir yalnızlıktan sesleniyorum. İkinci şahıstan konuşuyor kelimelerim. Her bir harf birbirine uğramadan geçiyor söz denen yangının içerisinden.Avurtları çökmüş sevgili insanlığın. Kalemi kırılmış, acısı paslanmış. Yine bir akşam üzerini yolculadığım cam önlerinden, yolculuyorum günbatımlarını. Köşe başlarından dönüyor tüm susuşlarım. Sustukça anlıyorum ki; insan susmaktan yapılmış koca bir alfabe. Dudağım üzerinde ki sus çizgisinden dökülüyor kaderim. “Sus” diyerek oraya dokunan meleğin izini taşıyor sevgili insanlık. Arka fonda “yetinmeyi bilir misin?” diyor Sezen abla. İçimden bozuk bir plak gibi tekrarlıyorum nakaratı. Sonra da şarkıyı armağan ediyorum yetinmeyi bilmeyen acılarıma.
Sahi ne kadar aç bir göze ve kalbe sahibiz değil mi? Kiminin açlığı gözlerinden geçerken, kiminin ise yüreğinden geçiyor aslında. İnsan işte, yüreğinin açlığını doyuramayınca istediği kadar gözlerini doyursun, bir bakıma takılıyor genzini sızlatan boşluk hissinin tadına.Her şey olup bitiyor koca bir günün sırtında. Ölenler gömülüyor, doğanlar anneleri tarafından sarılıyor kundaklara. Kimisinin yazgısına ölüm ile yaşamın arasındaki o boşlukta salınmak düşüyor. Kiminin özgürlüğüne prangalar vurulurken, kimisi ise özgürlük geçiriyor boğazından.