Gündüz vakti elinde feneri, yanında köpeği ile “dürüst insan” arayan Diyojen, medeniyete kafa tutuyor! Beden ve ruh disiplinine ulaşabilmek için arzu ve ihtiyaçlarını en aza indirgeyerek, doğaya uygun yaşamayı seçen Sinop doğumlu Diyojen, bir antik çağ filozofudur.
Tarihi Sinop Cezaevi’nin hemen yakınında bulunan heykeli ile bir fıçının üzerinden selamlıyor şehri…
Yoksul bir hayatı olmasına rağmen, mutluluk için gerekli olan her şeyin, maddi beklentiler yerine erdemli bir yaşam tarzı sürmek olduğuna inanıyordu. Bu nedenle, düşüncelerini söylemekten çekinmezdi. Yaygın davranış kalıplarını reddeden bir yaşantıya sahip olsa da, üstün zekâsı ona saygınlık kazandırıyordu. O, kinik felsefesi ( zenginlik yerine kendi kendine yetebilme ) savunucusu bir filozoftu.
Tüm serveti: içinde yaşadığı fıçısı, sopası ve su çanağıydı! Çeşmeden avucu ile su içen bir çocuğu gördüğünde, o çanağın da gereksiz olduğunu düşünerek, ondan kurtulmuştu…
Büyük İskender, eğer İskender olmasaydı, Diyojen gibi olmak istediğini söylemişti. Diyojen’in ise bu hiç umurunda değildi. Yaşadığı fıçının içinde güneşlendiği bir gün Büyük İskender ona, bir dileğinin olup olmadığını sorduğunda bile bunu özgürlüğüne karşı bir tehdit olarak algılamış, “ Gölge etme, başka ihsan istemem!” diyerek, ışığını kesmemesini söylemişti. Zaten tanışmaları bile bir tuhaftı!
-Selam ben İmparator Büyük İskender!
-Selam, ben de köpek Diyojen! ( İyi insanlara kuyruk sallayıp, kötülerin suratına hırladığı için kendine bu yakıştırmayı yapmıştır.)
O ne zaman önemli şeyler anlatsa, kimse dinlemezdi. Ne vakit kuş gibi ötmeye başladı, etrafına büyük bir kalabalık toplandı. Saçma şeyleri ciddiye alanlara karşı büyük bir öfke duyması, bundandı…
Sokakta karşılaştığında kendisini bir serseri olarak gördüğü için yol vermeyen kibirli beye, kendinin serserilere yol vereceğini söylemişti.
O, Eflatun’un Çılgın Sokrat’ıydı! Çanağını bile gereksiz görüyor, sade bir yaşamı savunuyordu. Varsın gerisini düşünmek, bize kalsın…