İçindeki çoçuğun karanlıktan korktuğunu bile bile zalimce onu siyah bir odaya hapsetmek gibiydi, kendini öldürmek. Acımasızca hissizleştirmek, kimseye diyilde en çok kendine muhtaç etme bicimi gibi. Ruhunu paramparça yapabilecek, kendini ölümle kan bağına sokabilecek şeylerden uzaklaştırmak isterken kendini bi o kadar onlara yaklaştırmak. Bu kadar hislerle doluyken hissizleşmesini şu şeker pembesi elbisenin yavaş bir şekilde kana bulanmasından bulabilirmiydik işte hiç birşey hissettirmiyordu. Canı yanıyormuydu hayır, sadece arada ince bir sızı yokluyordu. O hep öldürmemişmiydi içinde kendini, peki neydi şimdi bu arada yoklayan korku. Boğazında yutkundukca büyüyen yumru, gözlerinde ki barajları aşmaya çalışan gözyaşları…bunları geç hala son dakikasına kadar beyinde ki susmayan sesler ara ara yoklayan şizofren belirtileri hayal meyal gördüğü küçüklüğü sanki hepsi birer birşey anlatmaya çalışıyordu. Ona bunları yapmaya onlar yüreklendirmemişlermiydi, neydi şimdi bu, şimdide vazgeçirmeye mi çalışıyorlar. Ama galiba geç kaldılar çünkü darmadağın olan ruhu artık gitmek istiyordu. Parmak uçlarından yavaş bir şekilde bir süzülme bir hafifleme hissederken yüzüne mutlu ama aynı zamanda kırık olduğunu belli eden bir gülümseme kondu. Son güçüyle son bir kez daha küçüklüğünün korkmuş yüzüne baktı. Gözlerinin önüne gelen her bir yaşı hepsinde farklı bir yüz ama aynı korku vardı. Kendiside korkuyordu ama aynı zamanda mutluydu. Korkuyu mutlulukla kapatmak için gözlerini kapattı ve hissizleşmeyi bekledi.
Şeker Pembesi Elbise
Subscribe
Giriş Yap
Yorum yapmak için giriş yapmalısın
0 Yorum