Doğduğumuz ev kaderimiz midir?
Bunun onlarca farklı cevabı olabilir. Ben de tam anlamıyla aradığım cevabı bulamadım. Fakat aileyle ilgili sayfalarca yazabileceğimi biliyorum. Hayatta en çok önem verdiğim şey diyebilirim. Gülümsemelerin sebebi, bir sabah kahvaltısının anlamı, gün batımı seyrinin en güzel hali ve daha nicesi…
“Aile birşey değildir, aile herşeydir.”
Günümüzde pek çok farklı ve geniş anlamda kullanılsada ben en küçük sosyal yapıdan, yani çekirdek dediğimiz kavramdan bahsedeceğim. İlk nefesimizi aldığımız, hayata başladığımız yer. Klişeleşmiş, daha çok dizilerden öğrenip duyduğumuz ‘çocukluğunuza inelim’ cümlesinin önemi ne büyükmüş. Ömrümüz boyunca taşıyacağımız benliğimiz çocuklukta oluşuyor. Kültürümüz, terbiyemiz, alışkanlıklarımız, korkularımız, güvenimiz, aslında karakterimiz o ilk nefesi aldığımız yerde şekilleniyor.
‘Çocuk bu her türlü büyür.’ düşüncesiyle yapılan çocuklar hayata geriden başlıyor. Her türlü büyür elbette ama nasıl? Yetiştirmeyide hiç düşündünüz mü? Bu yazıya başlarken aileyi çocuk gözüyle mi yoksa anne/ebeveyn gözüyle mi ele alsam karar veremedim. İkilemde kaldığım için iki açıdan da bakıp, birlikte değerlendirmeye karar verdim.
Kuşkusuz her anne baba evladını sever. Ben böyle düşünüp, sadece bu gerçeğin var olduğuna inanmak istiyorum. Mutsuz ailelerin temelinin cahillik ve bilgisizlik olduğunu düşünüyorum. Sadece paranın bir aileyi mutlu etmeye yetmeyeceğini biliyorum. Maddiyat sağlam bir aile bağının oluşumunda yeri olmayan bir olgudur. Evet maddi zorluklar aile huzurunu etkileyebilir. Fakat temeli sağlam bir aileyi yıkmaya yetmez. Kağıt üstünde resmi bir birliktelikten bahsetmiyorum, çünkü aslında çoktan yıkılmış fakat hala aynı çatı altında yaşamını sürdüren onlarca insan var biliyorum. Bunların yanında zenginlikte asla mutlu bir aile demek değildir. Ailenin temeli sevgi ve saygıdır. Sevgi en önemlisi gibi görünsede saygıda en az sevgi kadar önemlidir. Büyük küçük ayırt etmeksizin bütün aile fertlerinin birbirine duyduğu saygı esastır. Saygı olursa sevgi güçlenir ve güven artar. Bir diğer unsur, ailenin bir arada bulunmasıdır. Kopuk ve fiziksel olarak birbirinden uzak kalan aile bireylerinin olması birliği zedeler. Özellikle de küçük yaşta evinden uzak kalan çocuklar veya çocuklarından uzak kalmak zorunda kalan anne babaların yokluğu her zaman hissedilir. Ve yeri doldurulamayacak boşluklar bırakır. Sonradan telafileri pek mümkün değildir. Ne güzel olurdu değil mi istediğimizde durdurabileceğimiz bir zamana sahip olmak? Bunun mümkün olmayacağı gibi, çocuklar durmaksızın büyür.
“Farkına bile varmadan zaman geçer, çocuklar büyür. İş/okul vs. için evden ayrılırlar. Dört duvar arasında yalnız başına kalırsın. O zaman onlarla olamadığın her bir saniye için pişman olursun. Keşke oyun oynayalım dediğinde kırmasaydım, keşke daha çok elini tutsaydım…” Bu yüzden bilinçli anne babaların yetiştirdiği çocuklar hayata hep önde başlarlar.
Aile içinde birbirine gösterilen sevginin ölçüsünde denge esastır. Eşler için çocuklar olduğu andan itibaren, öncelik her zaman iki taraf içinde çocuklar olmalıdır. Evlatlar arasında yapılan ayrımda bir çocuğa yapılabilecek en büyük kötülüklerden bir tanesidir. Kız-erkek ayrımı, küçük büyük veya başarılı başarısız ayrımı kalıcı hasarlar bırakır. Hepsi aynı derecede yanlıştır. Daha öncede bahsettiğim gibi bunların temeli yanlış yetiştirilme ve cahilliğe dayanır.
Kültür de aile yapısındaki bir diğer faktör. Gelenek ve göreneklere aşırı bağlılık ve baskıyla çocuklara dayatılması psikolojik sorunlara ve direkt çocukların dayatılanı reddetmesine sebep olur. ‘Elalem ne der’ düşüncesiyle çocuk büyüteceklerin, hiç çocuk yapmaması taraftarıyım. Çünkü çocuklarımızı elaleme yakışmaları için yapmıyoruz. Çocukların doğduklarından itibaren bir birey olduğunu kabul edip, ona göre davranılması gerektiğinin esas olduğunu düşünüyorum. Çocuklar iyi veya kötü ebeveynlerinden ne görürlerse büyüdüklerinde onlara aynı karşılığı vereceklerdir, bu asla unutulmamalıdır. Fiziksel veya sözlü şiddetin olduğu hiçbir evde huzur olamaz. Dayakla terbiye etmeye çalıştığınız çocuk, terbiye olmamakla birlikte, belki de ileride sizden daha acımasız birine dönüşecek. Dönüşmesede aldığı yaralar hayatı boyunca hep karşısına çıkacak inanın illaki bir gün oda başkasına sizden ne gördüyse onu yapacak. Baskıyla büyüyen çocukların, diğerlerinden hep daha az başarılı olduğu bir gerçektir. Bu baskı her açıdan olabilir. Okul, meslek seçimi, eş seçimi vs. tüm bunlarda yapılan baskılar kötü sonuçlar doğurabilir. Çocukların özgüven eksikliği bu noktada çıkmaktadır. Karşımızdakinin bir birey olduğunu bilmeli ve seçimlerini kendi yapmasının doğru olduğunun farkına varmalıyız. Anne baba birer oktur. Her zaman yol gösterici olmalıdır. Diretmeden ve yormadan.
‘Yuvayı dişi kuş yapar.’ Evet, ailede kadının rolü çok etkindir. Bir kadının terbiyesi, tüm aileyi terbiye eder. Bir anne ne kadar güçlü olursa, aile o kadar güçlü olur. Anne ne kadar mutluysa, çocuklar o kadar mutlu olur. Bir kadını mutlu etmekte erkeğin görevi olmalıdır. Çünkü bir babanın çocuklarına verebileceği en güzel hediye annelerine iyi davranmaktır.
“Anne babası arasındaki kötü ilişkiyi düzeltme sorumluluğunu üstüne almak zorunda kalan çocuklar yetişkinlik döneminde dünyadaki bütün sorunları çözme sorumluluğunu da üstlerine almaya çalışıyor. Sonuç ise aşırı fedakarlık, bitmeyen bir tükenmişlik, kronik bir öfke ve dahası…” diye devam eden yazıya sonrasında yükselen ego ve başarısızlık eklemek istiyorum.
Ailenin arasına iş girerse, eşin önüne arkadaş geçerse ve mal mülk çocuktan önemli olursa o ailede mutsuzluk ve huzursuzluk kaçınılmaz olur. Bunların yanında eşlerin kendi anne ve babalarına bağımlılığı ve anne babaların evlenip kendi yuvasını kurmuş çocuklarına olan bağımlılığı aile hayatını zedeler. Her konuda dengenin esas olduğu aile yapısı aslında bir kaledir. Savunmak aile fertlerine düşer. Sağlıklı bir iletişimin kurulamadığı aileler, sürekli birbirinden şikayet eden, suçlayan, çıkar ilişkisi kuran, memnuniyetsiz ve doyumsuz aile bireylerinin olduğu aileler mesafelere ve kopmalara mahkumdur. Sevgi her durumda eylem gerektirdiği gibi, herkes üzerine düşen görevleri ve sorumlulukları yerine getirmelidir. Oturduğumuz yerden sadece sevmek ve sevilmek hiç bir ruhu tatmin etmez.
“Ailesiyle ilişkisi iyi olanlar çiçek gibi açıyor. Diğerleri duvarlara çarpa çarpa kendi yolunu bulana kadar ömrünü tüketiyor.”
Çocuklar hangi yollardan geçerlerse geçsinler, kendilerini ne kadar yetiştirirlerse yetiştirsinler yetişkin olduklarında bile çocuklukta yaşadıkları, gördükleri ve öğrendikleri hayatlarının her aşamasında etkili olacaktır. Aile fertleri arasında olmaması gereken bir diğer unsurda gururdur. İnanın aile sizin öz saydığınız gururunuzdan daha kıymetlidir. Bunlarla birlikte anne ve baba ölene kadar evlatlarından sorumludur. Hayırlı evlat olabilmekte çocukların bir bakıma imtihanıdır. Unutulmamalıdır ki ne kadar hayırlı yetiştirirseniz o kadar hayırlı evlatlarınız olur. Evlatlarımız bizim yansımamız. İmkansızlıklardan, birtakım sorunlardan, hayat şartlarından dolayı yeteri kadar ilgilenemediğiniz çocuklarınız için hayattaysanız hala yapılabilecek birşeylerin olduğunu unutmamalısınız. Hatalarımız ders almak için var, tekrar tekrar yinelemek için değil.
Geçen zamanı geri getiremeyiz, fakat en azından bugün ve yarın, dün yaptıklarımızı yapmamayı seçebiliriz.
“Hiçkimse beslenmeleriyle ve eğitimleriyle ilgilenmeyeceği çocukları dünyaya getirmemelidir. Çocuklar zevk tohumu değildir.” Sokrates
Foroğraf bana ait.