BİR OLAYI ANLATIRKEN:
Biz pek fark etmesek de bir olayı anlatırken zaman zaman bazı insanları en arka rafın bile arkasına gizlediğimiz olabiliyor. Bizzat olaydaki rolünü kimselere göstermek istemediğimiz, belli başlı anılarda görmezden geldiğimiz ya da görmezden geliyor gibi yaptığımız.
Nedir peki bunun sebebi?
Bir insan diğerini, önemli bir değerini, neden gizlemek ister satır aralarında?
Aslında bunun birden çok sebebi var…
ÜÇÜNCÜ GÖZLER:
Bunun en büyük sebeplerinden biri elbette ki üçüncü şahısların, arkadaşlarımızı bizim kadar önemsemeye başlayıp onlarla dost olmak için bulunacakları yapay samimi, kıskançlık ve fesatlık kokan naçizane girişimlerdir.
Örneğin bir anı da x faktörünün asıl ana kahramanı biz değil de dostumuz ise şayet, olayın ertesi olduğunda ve süreç bir başkasına aktarılacağında, karşımızdaki kişilerin dikkatleri tamamen o noktaya çekilebilir, olaydaki rolümüz ise geçersiz, önemsiz sayılıp, sanki o olay tek bir kişice yaşanmış gibi anlaşılabilir.
Bir otobüs düşünün, kaçırmakta olduğunuz, el sallayan arkadaşınız mı daha önemlidir o an yoksa otobüsün kaçtığını fark eden siz mi? Tamam bu belki oldukça minimalist bir örnek olabilir ama yine de bir örnek neticede ve bir olayı anlatmaya, onu en basit hale getirerek başlamak gerek.
Evet ne diyorduk? Otobüs diyorduk.
Otobüsü kaçırıyoruz, tam şu an da gidiyor, derken arkadan gelen bir yolcu otobüse el ediyor, biz ise o an hiçbir şey yapmadan olayı yaşadığımızı idrak etmeye çalışıyoruz.
O halde bu olayı herhangi birine, bir dostumuza veya aile büyüğümüze/küçüğümüze anlatırken nasıl anlatırız? Söyleyeyim;
“Geçen ne oldu biliyor musun? Sabah hep olduğu gibi durağa gidiyordum, o kadar dalmışım ki otobüsün kalkmak üzere olduğunu son anda fark ettim, az kalsın bir yarım saat daha beklemem gerekecekti.”
Bu şekilde anlatır çoğumuz. Kimse kalkıp da;
“Ya geçen gün otobüsü kaçıyordum nerdeyse, neyse ki bir yolcu el etti de ben de yetiştim sayesinde.”
Diye anlatmaz, zira insanların büyük bir çoğunluğu, kendini bir olayda “ikinci şahıs/yan karakter” konumuna düşürmeyi istemez.
Her ne kadar olayın ana anında, bağlı olan tüm düğümleri çözecek tuşa, kendisi basmamış olsa bile, gerekirse öyle bir tuş yok gibi davranır ama yine de kendini o duruma düşürmek, aciz lanse etmek istemez.
Tıpkı az önce verdiğim örnekte “fark ettim” diye anlattıktan sonra konuyu, otobüsü kaçırma anın yaşandığı “alternatif bir senaryoya” sürmem gibi-
Bu da bir bakıma bizi ikinci noktaya götürüyor, kendimizi yüceltmek.
ASIL KAHRAMANLAR GÖLGELERDE GİZLENİR(GİZLERİZ):
Basitten tutun en ütopiğine kadar, yaşanılan bir olayda asıl kahraman biz değilsek şayet hep gizlemek, göz ardı etmek, Batman edasıyla gecenin veyahut anlatılan olayın karanlığına itmek isteriz, e sonuçta bu hikâyeyi tam olarak şu anda anlatan biziz, neden bir başkası ön plana çıksın ki bizim tarafımızdan anlatılan bir hikâyede değil mi?
Bunun kısmen doğru bir yaklaşım olması bir yana dursun, insanlarda olan gereksiz “kahraman olmadan kahraman olma” kompleksini bir türlü anlamış değilim.
Tamam bu hayat bizim hayatımız evet, lakin bazı anlarda filmin bir sahnesini kurtaran kişi, başrol yerine, herhangi bir figüran olabilir. Bu da hayatımıza ufak çaplı ama yeni bir ara renk katabilir.
Hatta tatlı bir anım var bununla ilgili benim;
Bir keresinde ikinci el alışverişi için bir pasaja gitmiş, ne yazık ki elimde bir türlü satamadığım parçam ile geri dönmek durumunda kalmıştım ki birden bir adam çıktı karşıma “ne oldu canın mı sıkkın?” dedi, poşeti ona doğru uzatıp “bir türlü elden çıkaramadım abi ona bozuldum” diye ufak çaplı bir sitem ettikten sonra adam bana “Yahu koysana internete, anında satılır, bak ben bunları sattım şimdi kargoya vermeye gidiyorum.” Diyerek, her ne kadar başlarda gönüllü olmasam da en sonunda dayanamayıp malum siteye ilan açacağım bir fikri sokmuştu aklıma.
Ve sonra ne oldu biliyor musunuz? Gerçekten de satıldı.
Hem de aynı günün akşamında.
Yani bazı anlarda başrollerin çaresiz kalması demek, illa o anın içinden didinip, yırtınıp, çırpınıp, yine kendi başına çıkacak, çıkması gerekiyor demek değil, kimi çaresizliklerde de karşımıza biri çıkacak ve bize gideceğimiz yolu, dolaylı/doğrudan gösterecek demek.
O yüzden kahramanları artık gölgelerin ardında gizlemeyi bırakalım.
Hem de ne olsa artık Batman bile, Gotham şehrini, gündüzleri koruması için The Signal ile çalışmaya başladı, kara şövalyenin bile gözlerin gözleri çok rahat gördüğü bu, gün açılımı saatlerinde, bir yerlerde en keskin gözlerin bile göremediği birtakım usulsüzlüklerin olduğunu anlayıp ekibine mevzubahis arkadaşı, sırf aydınlığı savunması adına dahil etmesi, hayatımızda yer alan herhangi bir figüranın, yeri geldiğinde bizim bir dostumuz veyahut yol gösterici ışığımız olabileceği anlamına gelebilir.
Bilmiyorum siz ne düşünüyoruz konuya ilişkin?
VERİLEN DEĞERİN YÜCELİĞİ:
Bir insanı satır aralarında gizlemenin en büyük sebebi, bana kalırsa o kişiye verdiğimiz değerden kaynaklanıyor, özellikle kişi arkadaşımız ise bu durum çoğunlukla geçerliliğini kanıtlanabilir düzeyde tutuyor.
Çok sevdiğiniz bir dostunuz veyahut eski sevgiliniz, eski dostunuz ile yaşadığınız güzide bir anıyı, az tanıdığınız ama bahsetmek istediğiniz bir arkadaşınıza anlatmak üzere olduğunuzu düşünün, canınızı yakacak bazı kelimeler o anda dilinizden dökülmez zira yüreğinizin süzgecinden geçemez, belki de hiç affetmezsiniz o insanı ve sırf o yüzden anlatamazsınız gelişigüzel de olsa bazı olayları.
Belki uzun mu uzun, koskocaman bir hikâyedir o sizin için ama siz onu uzun uzadıya anlatmaktansa birkaç kelime ile geçiştirmeyi tercih ediyorsunuz, içinize oturan bazı şeyler var halen daha aşamamış, aşamayacak olduğunuz. Karşınızdaki kişiye hikâyenin asıl detaylarını vermemeniz için birtakım sebepleriniz var içinizde tutmanızı sağlatan.
E neticede hayat bu, biriken her tatlı anıyı güle oynaya anlatacak değiliz, bazıları bir yerden sonra bizim canımızı büyük nebzelerce yakacak ve yalnızca bize kalacak, kimselere konu hakkında çıt çıkmayacak. İçimizde yaşayacak, yaşlanacak, belki çürümeye yüz tutacak ama ne olursa olsun, o anı yalnızca biz ve o kişiler arasında kalacak. Zira bazı şartlar, bunu gerektirecek.
Hep olumsuz tarafından bakmayalım ama.
Bazen bir anının anlatılmama, anlatılırken bir insanın satırların arasında saklatılma sebebi, geçmişin yeniden yaşanamaz oluşu değildir, bilakis, kişiyle halen daha muhabbetimiz varsa geçmiş her yâd edildiğinde yeniden yanı başımıza gelebilir, anılar tekrar ve tekrar, farklı boyutta ve samimiyette yaşanabilir, güzel günler mazide değil, hep aklımızda, istediğimiz an yanı başımızda da kalabilir keza.
Peki bu kez nedir satır aralarının insan gizlemek adına kullanılma sebebi?
İşte o da bu yazının son perdesi…
ÖZENDİRME ŞÜPHESİ:
Bizim hayatımızda çok sayıda insan yer alabilir, yaşamımız boyu destelerce anı biriktirmiş, bol bol gülüp eğlenmiş, bu hayatın tadını alabildiğimizce almış olabiliriz lakin her insanın, hayatında bu denli güzellikler olmayabilir. Bazıları yaşam boyu yalnızlığa itilip o yalnızlıktan çıkacağı anlarda da yalnızca zehir kokan eller tarafından “kurtarıldığından” dolayı, tekrar ve tekrar yalnızlıklara sevdalanabilir.
Nitekim böyle bir durumda kişi, bizim anlatacağımız anı, naçizane bir anı da olsa onu çok ama çok güzel ve kıskanacağı bir hikâye olarak anlayıp istem dışı gönül koyabilir.
Sırf bir dostu yaptı diye, kendisi yapamayacağını bilmesine rağmen yapmak, yaşamak isteyebilir. Sonra yapamayacak, yaşayamayacak olmasının acı bir gerçek oluşu karşısında derinden bir hayal kırıklığına uğrayabilir, bizim anımıza sebep bilmem kaçıncı kez daha hayata küsme girişiminde bulunabilir.
Narin bir kalbi, anısız hayatı olabilir karşımızdakinin, sırf bu yüzden temkinli ve düşünceli olmalıyız onlar ile bir anımızı paylaşırken. Bize çok normal gelen bir sevgili/flört/arkadaş buluşması bile, onların hayatı boyunca kuramayacağı kadar güzel bir hayal, imkânsız bir ihtimal olabilir.
Hep vurdum duymaz, hep düşüncesiz, hep gösteriş meraklısı olmak bizim kendi karakterimizden de bir hayli ödün verip, kibrin pis ve dipsiz kuyusuna bizi itebilir.
Böyle anlarda, böyle bir insana bir anıyı anlatmamız gerekiyorsa eğer, onun gözlerindeki ışığı söndürmeden, umudunu kırmadan, canını acıtmadan, olayı biraz daha basitleştirerek, belki kendimizi yalnız göstererek anlatabiliriz.
Zira yalnız bir kalbe, çaresizce “keşke” dedirtmeye sebep olmak kadar moral bozan, az şey vardır hayatta.
SONUÇ OLARAK:
Sebebine göre değişen, değişken bir durumdur satır arasında insan saklamak. Kimi zaman dediğim gibi, fitne ve fesatlıktan kaçmak için gizleriz sevdiklerimizi, kimi zaman kendimizi ön plana çıkarmak için, bazen çok değer verip yarım bıraktıklarımızdır bizi olayı anlatmadan evvel tekrar tekrar düşündüren, bazense yalnız bir kalbin kırılma ihtimalidir.
Her ne olursa olsun bazı satırlarda bizim de gizlenecek oluşumuz, su götürmez bir gerçek.
Ne de olsa her insanın olaya bakış açısı, yüzde kaç anladığı, kaçını aktarabilecek olduğu, tamamen kişilerin kendi iç dünyalarına kalmış, sonsuz ihtimallerdir.
Kim bilir, belki ben de bu yazının satır aralarında, onlarca insanı gizlemişimdir.