Sarhoşken ve Ayıkken İki Farklı Evren

Sarhoşken ve Ayıkken İki Farklı Evren

Sarhoşken ve Ayıkken İki Farklı Evren

Uzun zamandır içmiyordum, kendime bir söz verdim. Bir daha hiç içki içmeyeceğim diye. Öylesine emindim ki, bu sözü tutacağıma, artık daha kontrollü biri olacağıma… Fakat bozuyorum bugün bu sözümü. Çünkü anılar sardı dört bir yanımı ve unutmam gerekiyor. İnsanın yaşadıklarını unutması gerekmesinden daha ağır bir acı görmüyorum hayatta.

Sevgilimin yanına gidiyorum, onu hiç sevmediğimi düşündüğüm kadının yanına. Ondan nefret etmiyorum ama sevemiyorum da onu. Sanki bir şeyler hep eski sevgilimde kaldı gibi hissediyorum. Tüm sevgimi onda yaşamışlığımın bir aciziyeti var üzerimde. Bir insanı çok sevdiğinizde ve onu kaybettiğinizde, başka insan sevmeye sevginiz kalmıyor içinizde.

Sevgilimin yanına gidiyorum, onunla Haliç metrosunda buluşacaktık bugün saat altı sularında. Beraber güneşin batışını izleyip denize bakan bir bankta Haliç’ten, daha sonra Galata’ya geçip bir barda sohbet etmekti planladığımız…

Metroya bindim ve etrafıma bakıyorum. Gözüm bir yandan metro televizyonunda diğer yandan insanların seslerinde. Yeni bir virüs pandeminin korkusu salmış tüm halkı. Maske bezleri, doktor eldivenleri insanların aksesuarları olmuş. Yenikapı’dan yaklaşırken Haliç’e doğru, konuşmaların alevi artmakta, her köşeden virüsle ilgili komplo teorisi gelmekte. Kulağımı rahatsız etse de bunlar, halkımın cehaleti ile eğleniyorum, komik geliyor bir noktada. Bana kalırsa bu virüs olandan çok abartıldığı üzerine. Her neyse, geldik Haliç’e, metrodan iner inmez koyuldum sevgilimi aramaya.

Telefon açtım, bir çaldı, iki çaldı, üçüncü de telefonu açmasına gerek kalmadan ben gördüm onu, kapattım ve yanına gittim.

– ‘Hoş geldin!’ dedi bana heyecanla.

Yüzünden okunuyordu telaşı, her buluştuğumuzda ilk günkü heyecanı barındırıyordu içinde, bundan hazetmiyorum. Baskı altında hissediyorum çünkü. O böyle maksimum özende gelirken- belli ki geç kalacağım endişesi ile koşmuş, nefes nefese kalmış bir hali vardı- ben ise normal, sıradan bir günü yaşıyorum.

Siyah bir elbise giymiş üzerine, makyajı ise bir hayli fazla yapmış ki bunu hiç sevmiyorum, yüzüne dokunduğunda o malzemelerin elime gelişinden hep iğrenmişimdir. Gerçek sevgilime, onun en doğal yüz hatlarına dokunmak istiyordum ama maalesef bunu çok yaşayamıyorum.

Bir banka geçtik sahil boyu yürüdükten sonra. Yürüyüşümüz boyunca sürekli beni sorguladı. Bazen direkt dillere döktü bunu söyledi, bazen ise gözleriyle hissettirdi bunu bana. Moralsizsin, neyin var, yanlış bir şey mi yaptım gibi onlarca soruya boğuyordu beni. Bir insanın morali yüksek olsa bile bu sorulardan sonra olmayacağı kesindi. Çok bir şey diyemedim ben. Haklıydı tabii. İsteksizdim. Hevessizdim. Hayata karşı bir bıkkınlığım vardı ama bu yeni olan bir şey değildi ki… Hayır, iyiyim sevgilim dedim ve geçiştirdim.

Banka oturduk, konuşmaya başladı. Konuşmayı benden çok seviyordu bundan emindim. Beni de çok seviyordu ama bensiz yapabilirdi ama konuşmasız sanmıyorum. Hayatında en ufak merak etmediğim şeyleri anlatır, ailesinden, arkadaşlarından, komik olmayan ama kahkahalarla güldüğü anılarını paylaşırdı. Bugün de öyle oldu.

Kendini övüyor, makyajından bahsediyor, komik olmayan postlar gösteriyordu telefondan, gülsem kendime saygısızlık gülmesem ona. Gülüyordum ama nasıl, gülerken içim ağlıyordu resmen!

Bu böyle sürüp geçti. Güneş batmaya yakındı ama Güneş onun umurunda değildi. Çünkü onun asıl istediği birlikte Güneş’in batışını izleyip romantik bir an değil, bunu çevresiyle, sosyal medyayla paylaşılacak birkaç fav ya da övgü olarak görüyordu. Onun yanındayken ne gerçekti ki, şuan ben gerçek miydim, ya da onun sevgilim sözleri, benimkiler?

Gerçek değildi hiçbiri, ben bunları düşünürken bile konuşuyordu! Aman ne kadın?

– Kesss, lütfen sus!

Birden ağzımdan çıktı bu haykırış, kalbimin beynime karşı okuduğu ilk meydan okumaydı. Oturuşumu düzeltip gözlerine doğru baktım. Güneş en güzel tonuyla başımın arkasında, benim en hiddetli gözlerim ona baskı kurur şekilde üzerindeydi. Tırsıp banka büzülmüş, sanki bedenen yok olmuş gibiydi. Hala hiçbir şeyden habersiz ama fazlasıyla korkan bir hal vardı suratında. O tereddüt dolu sıfatıyla yüzüme baktı ve ben konuşmaya başladım. İşte bu konuşmanın belki de hayatımı bu kadar değiştireceğini o an hiç tahmin etmezdim.

– Kes ya, sus! Buluştuğumuzdan beri tek kelime doğru, önemli bir şey söylemedin. Farkında mısın bunun? Her buluşmamızda aynı şey, aynı tantana. Buluşuruz, geliriz, otururuz ve sonra konuşursun. Hatta dur, dur sadece otururken mi? Yürürken, izlerken her bir anımızda konuşursun sen! Sana bir şey diyeyim mi, dediklerin inan hiç umurumda olmayan şeyler. Falanca arkadaşınla falanca yerde ne yapmışsın, o sana ne demiş, küçüklüğünde böyleymişsin, ailen şöyleymiş, bu kadar güzelmişsin, böyle makyaj yapmışsın, şu hikayene şöyle yanıt gelmiş, buradan bunu çıkarmışsın… Bunların hiçbiri umurumda değil, anlıyor musun? Ne kadar yaşıyorsun baksana kendine, bu sen misin, yoksa büründüğün o karakter neyin eseri, hiç düşündün mü peki ya beni? Bu çocuk sıkılıyor mu, ne istiyor diye! Beni kendine benzettin, iğrenç… iğrenç bir şey bu! Daha fazla konuşmak istemiyorum, bugün burada bitsin o, ve sakın bana beni sevmedin gibi şeyler deme. O küçücük aklının alamayacağı kadar çok sevdim ama sen her Allah’ın günü bunu bitirmek için elinden geleni yaptın! Şimdi al o boktan hayatında olan boktan sahte şeyleri, başına çal, ben yokum!

Kalktım ve gittim, yürüdüm, yürüdüm… Daha çok yürüdüm. Sahil boyunca, metroyla geldiğim yolu, yürüyerek gidiyordum. Başımı ilk kaldırışımda, bir tekel gördüm. Sözümü bozmak için bundan daha iyi bir zaman olamazdı. Kendimi hiç iyi hissetmiyordum ama üç bira aldım ve devam ettim. Birini bitiriyor, birine geçiyordum. Son biramı Gülhane’ye sakladım. Oturdum Nazım’ın ceviz ağaçları diye bahsettiği o ağaçların gölgesine. Sahi şairden, sanattan da anlamazdı o kadın.

Son biramı içerken, hatırlamıyorum. Bir mesaj geldi sevgilimden. Kendine iyi bak, diye. Ses attım son hislerimle, kafam biraz bulanık. Biramı da o an içerken… Hem yudum alıyor, hem konuşuyordum. Ses kaydım tam olarak şöyleydi:

– Seni çok sevdim. İnan, inanamayacağın kadar. Bugün söylediklerimden dolayı affet. Hiçbiri ciddi değildi, beni tanıyorsan bilirsin. Sana ihtiyacım var. Beni bırakma. Yine buluşup yine eğlenmek, seni dinlemek, katılmak istiyorum. Her şeyinle seni çok seviyorum…

Bu sesten sonra cevap gelmemişti uzun süre. Bir ertesi gün olduğunda beni bir daha rahatsız etme mesajı almıştım sevgilimden. Gerçi artık sevgilim demek pek doğru olmaz ama olsun. Alkollüyken o kadar yalnız hissetmiştim ki onsuz. Bu sesi atmışım. Onun kötü yanları vardı elbet ama benim de ondan başka hiçbir şeyim yoktu. Onun o saçma sapan konuşmalarına bile razıydım. Kabul etmiştim. Yalnız kaldım. Çok geçmeden bir hafta sonrası, bir başkasıyla flörtleştiğini gördüm sosyal medyadan. Çok üzüldüm, çok ağladım. Bunu hak ettim mi diye saatlerce düşündüm. Bilmiyorum ama… Sanırım beni hiç sevmedi. Ona da sorarsak beni seven biri bu kelimeleri kullanmaz bana derdi, ama şimdi o mutlu ve ben onunla yaşıyorum bir bakıma. Bıraktıklarıyla…

Emin Şanlı
Düşün, aktar ve sonra izle.
Subscribe
Bildir
6 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
2020 ve Fütürizm – Nazım Hikmet Olmak!
2020 ve Fütürizm - Nazım Hikmet Olmak!

2020 ve Fütürizm – Nazım Hikmet Olmak!

Sonraki
Ve Aşk’tan Bir Parçadır İnsan! – Farklı Bir Şiir
Ve Aşk’tan Bir Parçadır İnsan! - Farklı Bir Şiir

Ve Aşk’tan Bir Parçadır İnsan! – Farklı Bir Şiir

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.