Mark Zuckerberg ve adamları Facebook’u sanal bir internet hapishanesine, dijital bir korku evi, ya da daha kötüsü Nazi toplama kamplarına benzer bir yapıya dönüştürmeyi sonunda başardılar. Evet, bir üye olarak kendimi sanki bir Nazi toplama kampının cehenneminde yaşıyormuşum gibi hissediyorum. Peki tüm bunlar nasıl oldu ve Facebook bu noktaya nasıl geldi ?
17 Eylül 2019 tarihinde içlerinde hukukçu, gazeteci ve eski siyasetçilerinde bulunduğu 20 kişiden oluşan “Facebook Yüksek Yargı Mahkemesi” (Facebook Supreme Court) kuruldu. FYYK’nin misyonu, Facebook’un daha önceki yönergelerini değiştirmeyi, yeni topluluk standartlarını tanımlamayı, üyelerin paylaşım ve faaliyetlerini denetlemeyi kapsamaktaydı. İyi de ülkelerin yasaları, mahkemeleri, yargıçları ve hukuk kuralları dururken internet sitelerinin kendi başlarına buyruk “Yüksek Yargı Mahkemesi” gibi kurumlar oluşturması mantıklı mıdır ? Yani ayrı bir hukuk, devletler üstü yasalar ve kurallar düzeni mi doğuyor ?
Derken 8 Aralık 2019’da Covid-19 salgını patlak verdi ve tüm dünya 9/11 olaylarındaki gibi, bu kez ikinci bir kaotik sürece girdi. Dünya Sağlık Örgütünün salgının başladığını doğrulamasından sonra tüm özgürlükler, seyahat hakkı, haber paylaşma özgürlüğünü kısıtlayan küresel bir baskı ve sansür dönemi başladı. Özellikle virüsün laboratuvarlarda üretildiği, salgın ve aşıların dünya nüfusunu azaltmak için kullanılacak kitle imha silahları olduğu yolunda sakıncalı (!) ve toksik (!) açıklama ve eleştirilerde bulunan araştırmacılar, bilim ve tıp insanları komplocu olmakla suçlandı ve birçoğu meslekten ihraç edildi.[1]
Covid 19 ile ilgili sakıncalı (!) ve toksik (!) olarak etiketlenen haberlerin paylaşımı Facebook, Whatsapp ve Google tarafından sansürlendi ve engellendi. Bu tür haberlerin yalan ve komplo teorisi olduğunu iddia ettiler, haberleri yayımlayanlar tehdit edildi, paylaşımları gizlice silindi, web siteleri ve bloglarına giriş engellendi, sitelere girip bakmak isteyenler “Dikkat: hassas içerik-bu siteye girmeyin” veya “bu siteye girerseniz kredi kartı bilgileriniz veya kişisel hesaplarınız çalınabilir” gibi sahte ve yalan tehdit ve uyarılarla karşılaştı. [2]
FACEBOOK’UN ÜYELER ÜZERİNDEKİ BASKILARI
FB, özellikle 2018 yılından itibaren çeşitli bahanelerle üyelerine ceza ve tehdit mesajları göndererek “Yüksek Yargı Mahkemesi” tarafından belirlenen yeni kural ve cezaları agresif bir şekilde uygulamaya başladı. Bu cezalar, herhangi bir itiraz hakkı olmaksızın, 24 saat, 30 gün, 2 ay veya 6 ay boyunca FB’de paylaşım yapılmasını veya hesapların kullanılmasına ilişkin çeşitli yaptırımları kapsamaktadır.
Örneğin, Bill Gates’in Covid-19 hakkında söylediklerini eleştirmek, aşı veya salgınla ilgili küresel politikalara karşı çıkan haberleri yayımlamak, bağımsız haber kanallarından paylaşım yapmak Facebook topluluk standartlarına aykırı paylaşımda bulunmak anlamına geliyor. Ama öte yandan FB yönetimi -çok büyük bir ikiyüzlülük ve çifte standartla – gerici, fanatik, dinci, şeriatçı, Atatürk düşmanı hatta ırkçı kurumların hakaret ve hezeyanlarının paylaşmasına, ve kendilerini o elit azınlığa adamış sözde bilim insanlarının, Elon Musk gibi medyatik zengin şımarıkların abuk sabuk yorumlarına izin veriyor, bunları komplo teorisi olarak görmüyor.
Ben dahil birçok arkadaşım FB’nin sansüre uğradık, gelişigüzel ve haksız cezalar aldık. Üstelik verilen bu cezalara “yeterli elemanımız yok” diyerek itiraz hakkı da tanınmadı. Ancak bizler özgür düşünürler, yüksek eğitimli entelektüeller ve yeryüzü yurttaşları olarak, yapay zeka veya elit bir azınlık tarafından manipüle edilen kuklalara dönüştürülmeyi kabul etmiyoruz ve buna sonuna kadar direneceğiz. FB yönetimi saldırgan tavırlar ve tehditlerle bizim gibileri yıldıracağını sanmasın.
ELİT AZINLIĞIN HİZMETİNDE
Facebook’un bireysel özgürlüklere, insan haklarına ve insan denen varlığa en küçük bir saygı duymadığı açıktır. Faşist-Nazi benzeri dehümanist bir örgüt gibi insan haklarını ve bireysel özgürlüğü ihlal etmekten zerre kadar çekinmiyorlar. Böylece dünya halklarının ve insanlığın sinsi düşmanları oldukları ayan beyan açığa çıkıyor. [3] Dolayısıyla, çok çirkin ve ürkütücü bir gerçekle yüz yüze kalıyoruz: FB’nin serveti, mülkiyeti, gücü, medya ve haber akışını elit bir azınlığın elinde konsolide etmek, her şeyin kontrolunu o azınlığa devretmek, insanları elitlere boyun eğmeye zorlamak ve algoritmalarla şartlandırmak üzere oluşturulmuş dehümanist bir yapı olduğu açığa çıkıyor. İnsana ve kişilik haklarına en küçük bir saygıları yok. Bu, insanlığın geleceği, bireysel özgürlük, düşünce ve ifade özgürlüğü açısından çok vahim bir durum. Facebook insan haklarını ve bireysel özgürlükleri faşist-Nazi bir örgüt gibi ihlal ediyor. Ortaçağ artığı bu karanlık yapıya karşı savaşmak, direnmek ve protesto etmek zorundayız.Ne Facebook, ne de Google’ın insanların haber alma özgürlüğünü saçma ve keyfi gerekçelerle engellemeye hakkı yoktur. İnsanlar istedikleri haberi seçmekte, beğenip beğenmemekte özgürdür ve özgür olmalıdırlar. Eğer virüs laboratuvarda üretilmişse, aşıların ve salgınla ilgili kısıtlamaların zararlı sonuçları varsa, insanların bunu bilmeye, bu konuları her açıdan tartışmaya hakkı vardır. Ama eğer bu hak engelleniyor, tartışma, eleştiri ve araştırmaya izin verilmiyorsa bu bir suçtur. İşin içinde bir iş var demektir. Bu suç doğrudan insan hayatı ile olduğundan insanlığa karşı savaş suçları ve soykırım kriterleri kapsamına girer. Zira bu konuda acımasızca ve kasten sansür ve engelleme yapanların bir şeyleri ve bir suçu gizlemeye çalıştıkları, bu konuda bilgi ve gizli bir amaçları olduğu hakkında kuşkular doğar ve doğmaktadır. Sansürcülerin bu konuda geri atmasını beklemek saflık olur ve insanlığın kaybedecek zamanı yoktur. O nedenle tüm bunların açığa çıkması için sansürcülerin uluslararası mahkemede yargılanması ve hesap vermesi gerekmektedir. Hemen ve derhal. Facebook’un insana ve insanlığa karşı işlediği suçlardan dolayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) veya Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde (ICC) yargılanması ve yöneticilerinin hesap vermesi gerekmektedir.
DİPNOTLAR
[1] Küresel ölçekte yeni bir baskıcı düzenin dayatmaları ve kuralları yatak odalarımıza kadar girdi. Salgın sürecinde emekliler ve yaşlılar aşağılandı, hastalık yayıcılar olarak dışlandı, aile ve arkadaş ilişkileri, insanlar arasındaki dayanışma ve sevgi azaldı, herkes birbirinden korkmaya, birbirini düşman gibi görmeye ve nefret etmeye başladı. Böylesine kaotik bir küresel korku ortamında sayısız finansal ve adli suç işlendi, mülteciler katledildi, etnik temizlik yapıldı, zenginler daha da zenginleşti, fakirler daha da fakirleşti. Çoğu olay örtbas edildi. [2] Bir sürü etik dışı, ırkçı, süpremasist, şeriatçı, gerici, pedofil, pornografik , hatta terörist web siteleri sansürlenmezken bu siteler ve bloglar neden sansürlendi ? Küresel elitlerin saklamak ve gizlemek istediği aslında neydi ? Küresel bir nüfus soykırım planı mı ? Ancak, tüm bu sansür çabaları ters tepti: İnsanlarda, komplo teorileri olarak engellenen veya suçlanan görüşlerin aslında doğru olabileceği kuşkusu doğmaya başladı. [3] Dehümanizasyon (insanlıktan çıkarma) insan varlığındaki Hümanizmin ve insanlığın inkarıdır. İnsan, Yuval Noah Harari’nin “Homo Sapiens” kitabında belirttiği gibi dünya ve çevreye zararlı, hayvandan daha aşağı acımasız bir “tür” dür. Ortadan kaldırılması gerekir. Oysa aslında dünyaya zarar veren insan değil, acımasız ultra kapitalistler ve azgın bir avuç elit azınlıktır. Harari gibileri de bu azınlığın hizmetindedir. Dehümanizasyon sıradan insanlara, genellikle insanlara atfedilen zihinsel kapasitelerden yoksunlarmış gibi bakılması ve davranılmasıdır. Soykırım ve etnik temizlik yapmaya gerekçe oluşturma, kitle imha silahlarını kullanmaya teşvik etme tekniklerinden biridir. Ayrıca savaşlar, yargısız infaz, kölelik, ırkçılık, apartheid, mala mülke el konulmasını, oy hakkı ve insan haklarının reddini haklı çıkarmak ve siyasal muhaliflere saldırmak için kullanılır.