Sakin ol süvari. Biliyorum, günden güne kendini, farklı hissediyorsun, sanki bir yıl öncesi hiç yokmuş gibi, güvenler sarsılmamış, kalpler ve sevgiler kırılmamış, yanılmamış gibi oysa hepsi o kadar gerçekçiydi ki.
Hele verdiği dersler, yok ettiği koskoca bir güven, çok gerçekçi, olaylar yaşanmamış, yarasıysa taptaze, aynı yerli yerinde, kimsecikler saramamış, cesaret edemiyor ihtimaller. Herkes uzak kalmayı yeğliyor bu yorgun mu yorgun süvariden. Acılarıyla onu yalnız geçecek saatlere, günlere, haftalara, aylara, işin sonunda da hepinizin bildiği gibi, yıllara terk ediyorlar umarsızca. Süvariyse yaklaştırmak istemiyordu oysa. Kimsecikler ellerini tutmasın, gözlerine bakmasın, onu anlamasın istiyordu.
Ona göre, ondan çok ama çok uzak durulması gerekiyordu zira bu kalbin yeniden yeşermesi, tekrar birini sevmeye uzak, önemsemeye, sorumluluk taşımaya çekinen, geçmişinde ona çocuk oyuncağı gelen bazı hislerle tümüyle vedalaşmış, yeni bir hayata kendini atmaya korkan, bu yüzdense hayatı, insanları, aşkı erteleyen, zavallı mı zavallı, renkleri solmuş, acılar içinde bir süvari.
Düşünsenize, bir gün karşısına birisi çıkacak ve bu süvari yeniden hayattan zevk almaya başlayacak, gözlerinin içi gülecek adeta, hayata dönecek, nefes alacak, tekrar görmeye o güzelim renkleri.
Şaka gibi değil mi?
Bittikten sonra güven, tekrar geri gelir mi? Kim inanır buna, hayat pembe bir dizi mi?
Aşkı basite alması gerek aslında süvarinin, insanlara ve olaylara bu denli anlamlar yüklemeyi kesmeli, umut etmesi gereken tek kişi aynada, her sabah ona bakan bir çift gözün sahibi olan kişi. Başka kimseden bir beklentisi olmamalı, dünya o kadar kirlendi ve sevgi o kadar basitleşti ki, süvari bunu kabullenmeli artık imkansızı, filmlerde, dizilerde, kitaplarda olanı aramayı kesmeli, masallarda anlatılan o büyülü sevgi, hiçbir zaman bulmayacak onu, kusursuz bir ilişki mümkün müydü sanki?
Kabullenmesi gerekeni kabullenmekte ne de zorlanıyorsun be süvari, ne çok acıyor, senin güzel canın. Ne de güzel kaptırıyorsun kendini bir iki güzel cümleye, ne çok istiyormuşsun sen sevilmeyi, neden bu kadar önemli ki senin için sevilmek?
Hiç mi sevilmedin sen?
Ya da çok sevildin de çok mu fazla kırıldın?
Katili kim güveninin senin?
Küçük bir rüzgar esintisine bile güvenecek kadar çocuk ruhlu olan senin, nasıl yok edilir ki böylesine bir güven?
Tek dayanağın bir at alabilmek olmuş süvari, o derece çok yanmış, aşkı falan boş verip, sadece oradan oraya savrulacağın bir atı arzulamaya başlamışsın artık. Bu nasıl bir acımadır, neler yaşattılar sana, keza krala bile güvenmeyen biri değil miydin sen? Kraliçeyle aranda hep bir mesafe vardı senin. Prensten de yıllarca çekinmedin mi? O minnacık gözleriyle hep senin gözlerinin içine bakan, tatlı mı tatlı, meraklı mı meraklı prensin bile farkına çok geç vardın sen, ne de çok özlemiş seni bu geçen yıllarda. Ama geç olmadan kavuşmuşsun ya ona, asıl önemli olan da bu süvari.
Düşünsene, bir gün, atını almış, köşkünü kurmuş, prensini diplomat eylemiş, kraliçenin göğsünü kabartmış, berceste bir gün batımında oturmuş bir bardakta kahve yudumluyorsun, içeriden de sana yıllardır aradığın sevgiyi veren, o mükemmel kadın geliyor, gözlerinin içi gülüyor seni gördüğü an ve sen mutlu, biraz da yorgun bir şekilde ona gülümsüyorsun.
Bak bu hayal, kurmayı unuttuysan diye söyleyeyim, hatırlatayım dedim sana söylediklerimin düşünceler evreninde ne anlama geldiğini, hayal diyoruz biz yaşamak istediğimiz geleceğimize.
Hayal ne güzel bir kavram değil mi süvari? Gerçeğe döndüğünde katbekat daha güzel bir hal alacak, unutma, unutmaya, yorulmaya başladın, daha yolun başındasın, yorulmak senin neyine.
Tamam, biraz soluklanmalısın, çok hızlı gidiyorsun çünkü, haddini çok aştın süvari, kraliçe ağlıyor, prens korkuyor, at ise günden güne daha bir uzaklaşıyor senden. Sevgi mi? Onu anca rüyanda görürsün artık! Hayalini bile kuramazsın, en ufak bir yorgunluğu büyütüp konuştukça küçüleceksen eğer, çok zor senin at üstünde deniz görme hayalin.
Kendi yolunu uzatmak, kısaltmak senin elinde, kurduğun hayalleri hayat yapmak senin elinde.
Hayat, yeteri kadar çok istemezsek, sadece hayaldir bizim için.
Hayatını hayal yapma süvari, hayalini hayatın yap.
Ama çabayla. Ama inançla. Ama zamanla. Ama pes etmeden. Ama kendini severek. Ama kendini bilerek. Unutmayarak yorgunluğu, geçmişin acımasız izlerini hatırlayıp, ara ara soluklanarak.
Geçmişte bir takım, ağır hatalar yaptın, bunu değiştiremezsin süvari, geçmişle olan yüzleşmen çoktan bitti, defterlerin birçoğu kapatıldı, bazıları yırtıldı, yok edildi, yakıldı, göz önünden, hayatından uzaklaştırıldı, seni sen yapan en büyük özelliğin, cömert ve uçsuz bucaksız sevgin, senden söküldü, o kısmıysa sadece su birikintileri doldurabildi. Saydam, dokundukça hareket eden, dengesiz su birikintileri.
Kime nasıl ne boyutta bir sevgi vereceğin konusunda endişeliyim, ucunu göremiyorum, acaba yeniden güvenmeyi öğrendiğin gün bu gözler neler görecek, bunu öyle çok merak ediyorum ki süvari.
Seni kim yeniden, nasıl hayata döndürecek. Hep dediğim gibi, hikayenin sonunu, hayalinin hayatın olup olmadığını, zaman bize adım adım yaşatarak ve bu yaşatış esnasında araya yeni yeni dersler sokarak, her tokadından sonra başını okşayarak, sana yavaş yavaş gösterecek.
Neden mi yavaş yavaş?
Çünkü sen yorgunsun süvari. Hem de çok yorgunsun.