Tarih süreci boyunca devletler farklı yönetim anlayışını benimsemişlerdir. Orta çağ Avrupa’sı monarşilere ev sahipliği yaparken 1789 Fransız İhtilali sonrası dalga dalga yayılan özgürlük düşüncesi demokrasiyi yaygınlaştırmıştır. Pek tabi önceki dönemlerde de benimsenen anlayışlar vardır. Örneğin Roma İmparatorluğu hüküm sürdüğü süre boyunca önce demokrasiye sonrasında monarşiye doğru evrilen bir yönetim anlayışı benimsemiştir. Aynı dönemin Atina’sında tam anlamıyla uygulanmasa da eksik bir demokrasi hâkimdir. Yahut 21. Yy. da soylularına olan bağlılıklarından kopamayan ama özgürlüklerinden de feragat edemeyen Avrupalılar parlamenter monarşiyi benimseyerek taban tabana zıt olan bu iki yönetim biçimini tek potada eritmişlerdir. Görüldüğü üzere sosyolojik yapılar, savaş sonrası yeni kurulan devletler ve döneme hâkim olan özgürlük anlayışı devletlere birer yönetim sistemi oluşturmuştur. Burada değişen tek şey yönetim sistemi değildir. Yönetici algısı da zamanla değişime uğramıştır. Önceden savaşlara bilfiil katılan komutan-krallar ileri dönemlerinde merkeze çekilerek ordularını savaş sahasına göndermişlerdir. Günümüz modern devletlerinde de başkanlar merkezden orduları yönetirler. Bu dönüşüm yeni bir yönetici algısı oluşturmuştur. Peki, bu karizmatik adamlar neden takım elbise giyer?
Takım kelimesi “takip etme” anlamına gelen Fransızca “suite” kelimesinden geliyor. Bu kelime de kökenini anlamı “takip ediyorum” fiilinden alan ve Latince bir kelime olan “sequor”dan alıyor. Bunun sebebi de şu; takım elbiseyi oluştururken pantolon, yelek, ceket gibi pek çok kıyafet birbirini takip ediyor. Dilimiz de ise bir bütün, uyumlu parçaların birleşmesi anlamında ‘takım’ kelimesi kullanılıyor. Kurumsal hayatta yer edinen ve ciddiyetle bütünleşen takım elbiseler iş dünyasının vazgeçilmezleri oldular. Sokakta takım elbise giyen birini görsek, onun günlük bir işle meşgul olmadığını, ya işe gittiğini ya da düğün, balo yahut bir davete katıldığını düşünürüz. Çünkü takım elbise ciddiyet ve özel olanla bağdaşmıştır. Bir orta çağ süvarisinin zırhı bugün yerini takımlara bırakmış durumda. 17. Yy elçilerinin kıyafetleri, padişah hilafları modern sistemde exclusive takımlara dönüştüler.
Devletler iki durumda var olurlar. Ya savaş halindedir ya da barış durumu vardır. Bu iki vaziyet haricinde ara form yoktur. İşte savaş zamanı kahramanı ordularsa barış devri de diplomatların boy gösterdiği süreçtir. Var güçleriyle barış halini korumak için savaşırlar. Ya da en az zararla mutlak çıkarları için diplomatik savaş verirler. İşte bu barış zamanı askerlerinin zırhları takım elbisedir. Her zaman ciddi ve etkileyici duruş sergilemek zorundadırlar. Milyar dolarlık bir ticaret anlaşmasını imzalamaya giden bakanın şort ve deniz terliğiyle orada bulunmasını bekleyemeyiz. Bir başbakanı da, yeni kanun tasarısı için meclisi ikna etmeye çalışırken tişört üzerinde hırkayla görmek biraz absürt kaçabilir. En kararlı haliyle orada bulunmalıdır. Sözleri ve görünümüyle etki bırakmak zorundadır. Bunu da iş hayatının vazgeçilmezi, kendi üniformaları olan takım elbisesiyle gerçekleştirebilir.