Sabretmek ve Beklemek / İnsan Neyi Bekler? Ne İçin Sabretmeli? Neden Sabredemez?

Kaynak belirtilmedi

İŞ SABRETMEYE GELİNCE:

Onaylar alındı, taraflar hazırlandı, tarih ise belirlendi. Şimdi ise sabretmek gerekiyor, iş sabretmeye geldiğindeyse insan diğer unsurlara nazaran çok daha fazla zorluk çeker, saatler geçmek bilmez, vakit geldim demez, günler, aylar, yıllarca bekler insan, zaman ise usulca, usulünce, bir o yana bir bu yana salınarak geldiğinden midir bilinmez ama insan, sabretmeyi çoğu zaman beceremez.

Vardır aslında hepimizin muhakkak sabırsız olacağı bazı konular, duvar saati ile gözlerimiz arasında sıkı köprüler kuracağımız anlar. Beklenin anlamı da bundan dolayı, ardında şehirleri, dağları, obaları aşmış, kocaman bir beklenti okyanusuna doğru yol almış, minik bir tüccarı bekliyoruz belki de, bize bir takım ıvır zıvır, ufaklıklara oyuncak, büyüklere alet edevat getirsin diye.

Günler haftaları kovalarken, beklenen anlam kazanırmış işte. 

Uzun ve çetrefilli süreç ile birlikte adeta bir çığ gibi büyüyen, her saniye biraz daha derinleşen okyanusun üstünde köpüren beklentiler.

Büyümeye devam ettikçe karşılanması da bir o kadar zor olan beklentiler. Tatmin düzeyi, elde etmeyle ters orantılıdır, bekledikçe bir eşya, bir araç, bir lezzet, gözümüzde resmen yüceleşir, bir yerden sonra sadece onlara ulaşabilmek için uyuyup uyanmaya başlar, benliğimize günden güne elveda deriz. Er veyahut geç kavuşma gerçekleştiğinde ise elde olduklarımızla tatmin olma olasılığımız yok denecek kadar azdır, yalnızca ilk saatleri, belki günleri gözümüze kusursuz görünür, sonrasında ise bir duvar rafında ya da kapımızın önünde tozlanmaya terk edilir.

Nitekim sabretmeyi becermiş olsak bile bazen bu denli büyüyen beklentileri kavuşmalar da dindiremez, kavuşma geldiği için de tekrardan bir beklenti içinde olmak da gerekmez, beklenen gelmiştir sonuçta ve insan halen daha egosunu birkaç kez okşamaktan öteye gidememiştir.

Devamında peki süreç nasıl işler?

Farklı bir niyet, farklı bir istek, kavuşmak içinse yeni bir bekleyiş gerek.

BEKLEMEK, SADECE BEKLEMEK:

Leyla ve Mecnun dizsinde beklemeyi seven bir karakter vardı,  kimisi de o tür bir bekleyişin içinde. Beklediğinin farkında, daha uzun süre bekleyeceğinin de farkında, neyi beklediğini bilmiyor oysa.

Sadece bekliyor, bir tabure üstünde, şehrin ortasında, sahil kenarında, vakitli vakitsiz bir sebep arıyor, sebebi kendi bile bilmiyor, yine de aramaktan usanmıyor. Beklemelerin en çaresizi bu olsa gerek.

Bir nedeni yokken beklemek durumunda olan insan, kim bilir neler yaşamışta artık dışarıdan elini hayatını çekip yalnızca beklemeye vermiş kendini. Canı ne kadar yanmıştır acaba, kimler çaldı umutlarını?

 Kolundaki façalara sebep olanlar mı?

Gözaltı torbalarını yorgunlukla dolduranlar mı?

Bir insan, niye başka birinin umudunu çalar ki? Hayal kurmak haram mı onlara, müstahak mı dilenen berceste dilekleri?

Mazlumların ahını almalara doyamadınız, şimdi susup bekleyenlere diyecek sözünüz olmasın sakın!

Varsa böyle bir bekleyişiniz, sebebinizi geç olmadan bulmayı deneyin, arayın, tarayın, sineğin kanadından hallice nedenler sunun kendinize, hayatınızın bir nedeni olmalı, gözlerinizin parıltılarına sebep olacak türden.

BAZEN SEVDİK BAZEN KÜSTÜK:

Bir türlü barışık olamadık beklemelerle, sabretmeye tam alıştık derken, hiç olmadık anda bizi yine saatlerle baş başa bıraktı hayat.

İşin sonunda yine baktık akrep ve yelkovana, onlardan medet umduk, küçük bir çocuk edasıyla, korku ve çaresizlik, harmanlandı umutla, koyulduk beklemeye, döndük yine başa.

Her zaman olduğu gibi, ne tam sevdik, ne küstük biz zamana, gelsin istemedik kimi zaman, ayırmasın sevdiklerimizden bizi, almasın sıcacık yatağımızdan. Koparmasın koca çınarları bizden.

Bazen de dualar ettik artık gelsin, hak ettiğimizi bize versin diye Allah’a, zamanı geçirsin diye hızla.

Hep bir taraftık, sağ ve solduk, zamana karşı hiç orta olamadık, komple de duramadık, solda baskın sağa küskün olduğumuz günün akşamı, sola kırgın sağa kızgın olabiliyoruz.

Anlık değişiyor zamanın şefkati. Ağlatıyor deriz güldürür, kızdırıyor deriz şaşırtır, umutlandırırken çaresizliğe sürükler, çok tuhaftır zaman, çok tuhaftır.

Boşuna bir küsüp bir barışmalarımız olmaz bizim onunla.

DİYEREK SIYRILAMAYIZ:

Sabır olmasa işin ucunda, zaman daha merhametlidir insana karşı, dönüp geriye baktığımızda zamanın bizi acıtmasının birkaç sebebi olduğunu görürüz, bunların en önemlileriyse pişmanlıklar ve sabırsızlıklar olarak çıkar karşımıza.

Zamana yükü atıp köşeye çekilmeyi tercih etmeden önce bahsi geçen dilimde bizim pastaya çatalı hangi şekilde batırdığımıza, alerjimiz olup olmadığına ya da kimlerle paylaşıp, kimlerle paylaşmak istediğimize bakmalıyız.

Sonuçta zaman göreceli çoğu zaman, anın tansiyonuna göre şekillenip, uzayıp kısalması da bu yüzden.

Eğlenirken çabuk, öğrenirken hantalca geçen zaman, sevdiğiniz birinin kollarındayken hemencecik geçiverir, biberondan süt içsek daha uzun sürer hatta.

ZAMANIN TERS ORANTISI:

 Ne olmasını istiyorsak, zaman onun tersi olur.

Geçsin deriz geçmez, gelsin deriz gelmez, gülüp eğlenir bizimle, sonra bir bakmışız kaldırım kenarından sinsi sinsi gelmiş yamacımıza, dizimizin dibinde soluklanmaya başlamış, orada fark ettiğimizde panik olup sıçramamız çok doğal.

Zamanın olayı da budur, beklenmedik anda gelir.

Sabretmeyi sevmeyen insan da zamanın en çok bu yanın sever, bir yerden sonra terk eder yelkovan ve akrebi rutin kovalamacalarına, çeker otur evinin köşesine, alır eline bir kitap, telefon, yatağına kurulup açar bir film veya dizi, bir süre sonra günlük hayatın telaşı da rahatlama seansıyla karıştığında hayat unutturuverir ona, başlarında olduğu sürecini, vakit yaklaştığında ise daha bir rahatlar insan.

Hayat bir şekilde ne yapıp ne edip onun telaşını üzerinden cımbızla çekip almış, vakti geldiğindeyse altın tepside sunmuştur.

SABREDELİM:

Periyot başladıysa bize yalnızca sabretmek düşer, değer değmez orası tartışılır, ne olacağı belirsiz nasılsa. İki türlü de sabretmek, boynumuzun borcu bizim, elimizde olmayan bir zoraki sürece girdiysek Nasrettin Hoca misali “Ya tutarsa” gözüyle bakacağız olaylara, sabrediyorsak eğer biraz daha çıkalım sokaklara, daha fazla dinleyip daha fazla okuyalım, hayaller kuralım paso, katlanamıyorsak günlerin yavaşlığına, gelmek bilmeyen zamana.

Zamanı geçiremiyorsak kendimizi iyi edelim, bakalım sağa sola, yapılacak herhangi bir temizlik, hazırlanacak yemek, dikilecek kıyafet veya gidilecek komşu var mı diye. O şekilde geçirelim vaktimizi.

Beklemeyelim, sabredelim yanı anlayacağınız. Beklemek dendiğinde biraz komut gibi oluyor, insansa irite olup zamana küsüyor. Küçük çocukların beklemeyi sevmeme sebebi bu. Bekle, bekle, bekle, yahu nereye kadar bekle, çocuklara zaman kavramını aşılamadan önce beklemeyi öğretiyoruz –onu da pek beceremiyoruz da neyse- resmen. Sen önce o çocuğu karşına alıp da dedin mi zamanın tam olarak ne olduğunu, neden insanların beklemesinin gerektiğini, yaş günü kutlamanın anlamını bile bilmeyenler var halen daha hayatta. Sonra bilip bilmeden bekle diyorsun ufacık çocuğa.

Sabretmek deyinceyse bir nebze kibarlaşıyor, süreç gözümüzde küçülmese de maneviyatı büyüyüp olgunlaşıyor. Kişi olabildiğince olgun, normal karşılıyor “Sabrediyorsam olacağı var diye.” Düşüncesiyle yaklaşıyor.  Daha bir olası, yaşanılası gibi geliyor.

İstediğimiz her ne olursa olsun zamanından önce gelmeyeceği, gelecek olsa bile kalıcı olmayacağı aşikar, ağıza bir parmak çalıp, topuk yaylalarına uzamasıyla meşhur hayat, ne getireceği bilinmez ama getirene kadar bizden istediği ortada.

Selam Ben Emirhan
Yolunun daha henüz çok çok başında olduğunun farkında olan az insan var hayatta, henüz bir başarı elde edemeden kendini alim sanan çakma filozoflar var, insan, nankör ve kibirli olmasıyla tanınır, ben ise halktan biri, ülkedeki milyonlarca gençten yalnızca bir tanesiyim, Selam, ben Emirhan.
Subscribe
Bildir
0 Yorum
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Ücretsiz Öğrenmenin Yolu; İİENSTİTÜ (İstanbul İletişim Enstitüsü)

Ücretsiz Öğrenmenin Yolu; İİENSTİTÜ (İstanbul İletişim Enstitüsü)

Sonraki
Sonra bir şeyler oldu, meğer hep oluyormuş

Sonra bir şeyler oldu, meğer hep oluyormuş

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.