Rüzgar usul usul uçururken penceremin perdesini bu sefer gecikmişti. Bir öncekinde dertleri sıralarken yaprak yaprak bu sefer görevi farklıydı. Gerçek rüzgarı getirmişti bu sefer. Bahar esintisinin ardından getirdiği rüzgarla birlikte fırtına bana birini rüzgarımi hatırlattı. Benim rüzgarımı. Evet sahiplenmistim onu. Gerçek bir rüzgardı o. Adını Barış Akarsu’nun Rüzgar şarkısına sığdıran aynı zamanda rüzgarın olmadığı zamanlarda rüzgar gibi dertleri götüren biri. Fırtınaların o sert kasvetini güzelleştiren huzurun en somut haliydi. Onu dinlemek rüzgarın sesini dinlemek gibiydi. Hani o yağmur tanecikleri rüzgarla cama çarpar ya işte öyle huzur verendi.
Hiç fırtına olmamıştı rüzgar bu sefer tam tersi sakinleşmiști ehlileșmisti çünkü bilirdiki fırtına ardında yağmur yoksa beni koca bir harabeye çevirirdi. Sadece bana yağmurlu fırtına olmuştu. Bazense sadece rüzgar, sakin esen durağan üşütmeyen.
Bahar rüzgarı gibi gelip ardından dertleri götürüp gitmişti. Kafamın içinde dönüp duran sorulari yok etmişti ardından koca bir boşluk bırakarak. O boşluğun sadece rüzgar olmasını onun o boşlukta sakince esmesini istemiştim. O boşlukta dolduramadan aramıza poyrazlar ve koca bir deniz girmişti. İstememişti o boşluğu doldurmak gözü yoldaydi asıl görevini yapmak zorundaydi. Başkasına yağmursuz fırtına olmamak şartıyla gitmişti.
Bu sefer gitmesini hiç istememiştim. Sesiyle uyanıp sesiyle uyumaya alışmıştım. Alışmamam gerekmiş çünkü rüzgar görevi bitince gidermiş.
Ve rüzgar görevini yaptı, gitti