Stefan Zweig’in, herkesçe çok sevilen ünlü ve büyülü romanı; “Olağanüstü Bir Gece” nin konusunu, ana fikrini ve kitap hakkındaki yorumumu siz değerli okuyucularıma sunacağım. İlk şunu söylemeliyim ki; kitabı bitirdiğim günden beri, etkisinden çıkamadım. Roman sizi alıp, o ana götüreceğine kanaat getirebilirim. Sanki oradaymışsınız da olayları izliyormuş hissi veren, üstün bir gerçeklikle yaratılmış bir eserdir. Stefan Zweig; bir insanın, bir gecede- o olağanüstü bir gecede– nasıl başka insan olduğunu, karakterinin, davranış biçiminin, hislerinin, isteklerinin nasıl, bir anda değiştiğini büyüleyici bir gerçeklikle gözler önüne seriyor…
Olağanüstü Bir Gece Konusu – Ana Fikri
Stefan Zweig’in, Olağanüstü Bir Gece’sinde; kahramanımız, her şeye sahip, seçkin bir burjuva insanıdır. Her burjuva insanı gibi; o da burjuva ahlakına, burjuvanın koyduğu katı kurallara, uymak zorundadır. Burjuva kültürü; onun özgürleşmesini, kendi benliğinin, hislerinin, düşüncelerinin farkına varmasını engelliyordur. Artık bu durum, giderek çekilmez olur. Zaman geçtikçe olayları, kendi hislerini, algılayamaz hale gelir. Giderek kendisine, çevresindeki insanlara karşı duyarsızlaşır, yabancılaşır ve onlara karşı duvar örer. Bir nevi, ruhsal bir çöküntüye hapsolur. Her istediğini elde etmesine rağmen, manevi hissiyatı, burjuva yüzünden kendinde bulamaz.
Artık bu durumdan kurtulmak, yeniden hissetmek, kendi benliğinin farkına varmak ve manevi-ruhsal gücü, tatmak ister. Burjuva dışındaki insanlarla olan bu duvarı yıkmak, diğer insanlara karışmak, bu insan yığınını iliklerine kadar hissetmek ister. Ve işte artık o gün gelmiştir. Hissizliğin, içine kapanmışlığın, ruhsal buhranın son bulduğu o ”olağanüstü geceye” gelinmiştir. Ve kahramanımız için artık, kurtuluş gecesidir. Kahramanımız suç işleyerek burjuva ahlakına aykırı davranmıştır. Bu ilk işlediği suçun ve kurallara aykırı davranmanın hazzını yaşar. Bu yüzden, o büyülü gece boyunca, bu hazzı hissetmek ve içinden ne geliyorsa, onu yapmak ister. Bu hissiyat öyle hoşuna gider ki, o gece de olanları hep hatırlamak ve bu geceden sonra da, yaşadığı hazzı hayatında sürdürmek ister. O gece onun kendisini bulduğu, ruhsal canlanmanın doruğuna ulaştığı “yegane” bir gecedir. Ve sonuç olarak; yeniden hisseder. Kendi sınıfından olmayan insanlarla artık, o duvar kalkmıştır. İnsan yığınını hissetmenin hazzı, onu bambaşka biri yapar. Adeta yüreğine ilaç gibi gelmiştir, o büyülü gece, o ”Olağanüstü Gece”… Gerçekten de olağanüstü bir geceydi, kahraman için. Sadece bir geceyle, bambaşka bir insan vardı artık…
Olağanüstü Bir Gece – Yorum
Stefan Zweig’in, Olağanüstü Bir Gece’sinde; kahraman, burjuva yüzünden yaşadığı hayatı, kendini ve insanları anlayamamış ve bu yüzden de hissizliğe, hiçliğe sürüklenmiştir. Ama uyanışının onu, bambaşka bir insan yaptığını görüyoruz. Kitap, kısa olmasına rağmen, etkisinin uzun süreceğini garanti edebilirim. Kitabı bitirdikten sonra, bu efsunlu dünyanın biraz daha sürmesini istedim. Olaylar öyle hızlı gelişiyor ki, keza kitaba kendinizi kaptırmamak elde değil.
Kitap; yoğun psikolojik tahliller, zengin betimlemeler ve insanın düşünmesini sağlayan vurucu cümlelerle örülmüş, bir başyapıt niteliğindedir. Bu yüzden cümlelerinin neredeyse çoğu, bizi o ruhsal dünyanın içine sokmaktadır. Sonuç olarak Stefan Zweig; bu kısa kitaba, dünyaları sığdırmıştır diyebilirim. Adeta, bize yaşadığı o büyülü geceye, kapı açmaktadır. Ruhsal bir çöküntüden, yeni bir doğuşun yaşandığı, ”Olağanüstü Bir Gece’yi” hepinizin severek okuyacağını umuyorum.
”Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.” Stefan Zweig