Öncelikle feminizmin kelime anlamını açıklamakla yazıma başlamak isterim. Çoğumuz bu kelimeyi farklı taraflara çekmekteyiz. Genellikle ” ERKEK DÜŞMANLIĞI ” olarak bilinmektedir. Bunun aksine toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gündeme getiren bir akımdır. Sadece kadınların haklarını savunan bir akım kesinlikle değildir. Feminizm eşitliği her alanda ortaya koymayı amaçlayan bir akımdır. Feminizm tek bir dala ayrılmamaktadır. Birçok dalı vardır bana en anlamlı ve temel sebebini en iyi açıklayan bir feminizm çeşidini açıklayacağım.
Kadınların durumunu en iyi açıklayan toplumsal cinsiyet baskısıdır. Toplumsal cinsiyet baskısı, kadınların durumunu, erkekler ile kadınlar arasındaki doğrudan bir iktidar (güç) ilişkisi olarak tanımlamaktadır. Erkeklerin kadınlar üzerinde söz söyleme hakkının olması gerektiğini savunan, kadınların giyimleriyle, ne zaman çocuk doğurmaları gerektiği, çalışıp çalışmayacağı ya da nerede çalışacağına karar veren bir erkek figürü vardır. Kısacası egemen olan tarafın, ikinci konumda yer alan diğer tarafı istediği gibi şekillendirmesidir. Bunu da ataerkillik denen temel bir sistemden güç alarak devam ettirmektedir.
Öncelikle ataerkilliği açıklayacak olursak ataerkillik, erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenme düzenidir. Yani güçlü ve iktidarı elinde bulunduran kişilerin güçsüzler üzerinde kullandığı güçtür. Bu düzen toplumsal yaşamın tüm alanına sirayet etmiştir. Bunlar kadınların ekonomik kaynaklara ulaşma potansiyelini, giyim kuşamını, namusluluğunu, meslek seçimini, alacağı maaşına kadar etkilemektedir. Ataerkillik sistemi birçok kurumlarda rastlamaktayız; eğitim, hukuk, aile, iş gibi alanlarda görmekteyiz. Özellikle ataerkilliğin kadın üzerindeki baskıcı rolü geçmişten günümüze sürekli her alanda rastlamaktayız. Kadınlar kendi cinsiyetlerinden çok erkek cinsiyeti çerçevesinde şekillenmektedir. Bunun asıl sebebi ataerkil bir kültürden gelişimiz ve ailemizin bu kültür çerçevesinde bize nasıl davranmamız gerektiğini bir şekilde öğretirler. Özellikle bu durumu en iyi açıklayan radikal feminizmdir.
Radikal feminizme, göre kadınları kadın olarak değerli olduğunu söylemektedir. Yani varoluşsal olarak bir değeri vardır. Fakat ataerkil sistem tarafından çoğu zaman kadın ikinci sınıftadır. Radikal feministler bu konuda aileyi suçlamaktadır. Çünkü birtakım roller aile tarafından öğretilmektedir. Çocuklar ebeveynlerden gördüğü kadarıyla öteki dediğimiz altta yer alan kadınların nasıl davrandığını ve nasıl davranıldığını iyi bir şekilde gözlemlemektedir ve böylelikle ataerkil içinde büyüyen çocukların ikinci sınıfta yer almanın nasıl bir şey olduğunu erkek çocukları görür kız çocukları ise bunu öğrenir. Aynı zamanda erkek çocukları da öteki rolünde görev alanlara nasıl davranacağını öğrenir. Radikal feministlere göre erkeklerin ve erkek egemen toplumların kadına karşı uyguladıkları şiddet ataerkillik imgesi, bu çözümlemenin merkezidir. Kadına yönelik şiddet her zaman fiziksel olmayabilir.
Ataerkillik üzerinden kadına yönelik farklı şiddetler bulunmaktadır. Bunlar örneğin kadınların dışarıda çalışmalarının yanı sıra evde de bir sorumluluğunun olduğunu ve özellikle erkekler ev işlerini görmezden gelir ve maddi bir karşılığının olmadığını düşünürler. Kısacası ücretsiz ev emeği ile birlikte kadınların eşlerine bağımlı olması onu geri plana itmektedir. Kadınların namusu toplumun ve ailenin namusu olarak görülmektedir. (Aydeniz ALİSBAH TUSKAN,Toplumsal Cinsiyet Toplumda Kadına Yönelik Biçilen Roller ve Çözümleri) Bir örnek daha verecek olursak örneğin kız çocukların veya kadınların eğitime ve çalışmaya katılmaları ya engellenir ya da sıkı bir denetime maruz kalır.
Bu bakış açısıyla radikal feministlere göre ne zaman kadın aile kurumundan kurtulursa ve kadın kendi gücünün farkına varırsa bu baskıdan kurtulur. Yani kendisinin zayıf, erkeğe bağımlı ve boyun büken şekilde olmaması gerektiğinin farkına vardığı an ataerkillik sistemin ona sunduklarını reddettiğinde özgürleşir.