Günlük hayatımızda öyle çok da psikopat görmüyoruz, yani umuyoruz ki. Fakat filmlerden gördüğümüz kadarıyla psikopatlar ile seri cinayetler işleyenler insafsız suçlu tiplerdir. Peki, bu kelime sadece bu tür insanlar için mi kullanılır?
Psikopat İnsanların Beyni Anormal mi Çalışır?
Aslında bakılırsa suça herhangi bir meyil ettirmeyen bir davranış bozukluğu da bir psikopatolojik durum olduğu için psikopatlık olarak adlandırılır. Örneğin şizofreni, bipolar bozukluk gibi rahatsızlıklar insanı suça direkt olarak yönlendiren hastalıklar değillerdir. Hatta bu tür hastalıklar narsistlik, çıkarcılık gibi davranış bozuklukları, bireysel yaşamda bazı sorunlara yol açsa da toplumsal olarak bakıldığında kitlesel suçlara yönlendirmez. Fakat tüm bu psikopatolojik hastalıklarda bir ortak yön vardır.
Günümüzde beyin görüntüleme araçlarının da gelişim göstermesiyle bazı bilgilere daha net vakıf oluyoruz. Yapılan araştırmaların sunduğu verilere dayanarak diyebiliriz ki psikopat insanların beyinlerinin ön tarafının az çalışması söz konusudur.
Bir beynin ön tarafının az çalışması ne ifade etmektedir?
Bunun muhtemel iki sonucu vardır: Birincisi üst beyinde bulunan empati ve ahlak, etik gibi sosyal kurallara uyma gibi yüksek ve sosyal zihinsel işlevlerin azalmadır. İkincisi ise beynin alt tarafından gelen dürtüleri doğru şekilde bastıramamaktır. Şimdi bir düşünelim. Diyelim ki, içinizde bulunan saldırganlığı ve şiddet duygusunu bir türlü bastıramıyorsunuz hem de zarar verebileceğiniz canlılara karşı hiç empati kuramıyorsunuz yani onlar için üzülmüyor ve onların acı çekebileceğini düşünemiyorsunuz, böylece onlara soğuk kanlılıkla zarar vermeye devam edebiliyorsunuz. Bazı durumlarda bu daha da dehşetli bir hal almıştır.
Teksas Kulesi Nişancısı: Charles Whitman
Böyle bir durumun belki en meşhur ve en dehşet verici vakasını size anlatacağız. Bu olay 1 Ağustos 1966’da Amerika’da gerçekleşmişti. Charles Whitman mühendislik okumaktaydı ve o gün önce eşini sonra da annesini öldürdü. Sonra da keskin nişancı tüfeği ile pompalı tüfek ve bir koca cephanelik kadar mermiyi aldığı gibi Teksas Üniversitesi yerleşkesine gitti. Yerleşkedeki bir binanın çatısına çıktı ve etrafa rastgele ateş etmeye başladı. Bulunduğu bir buçuk saatte 49 insanı vurdu ve 16 insanın ölümüne neden oldu.
Polisler Charles Whitman’ı uzun süre etkisiz hale getiremediler ve en sonunda onu öldürmek zorunda kaldılar. Bu olayın en ilginç yanı ise Charles’ın ölümünden sonra ortaya çıktı. Polisler onun günlüğünü buldular. İçerisinde Whitman’ın aklına çoğu zaman akıl dışı fikirler geldiğini ve beyninin bunlarla istila edildiğini ve bunlar yüzünden hissettiği derin üzüntüyü detaylı detaylı anlatmıştı.
Hatta öyle ki yapacaklarından dolayı üzülmemeleri için annesini ve karısını öldürmeye karar verdiğini bile yazmıştı. Whitman öldükten sonra otopsi istediğini ve yaşadıklarının biyolojik bir sebebinin olup olmadığını öğrenmelerini istemiştir. Yapılan otopside Whitman’ın beyninin ön lobunda büyük bir tümör bulundu. İlk değerlendirmede önemsiz görülse de yıllar sonra bu yaptığı katliamların sebebinin o tümör olduğu anlaşıldı.
Hem Charles’ın olayında hem de diğer seri katillerin beyinlerinde biyolojik bir hastalık görmek kesindir. Bu biyolojik deformasyonlar onların empati duygularını kaybetmelerine ve içlerinden öldürme dürtülerinin gelmesine neden olmaktadır. Aslında onlar da öldürdükleri kurban kadar kurban durumdalar.
Peki, ne yapacağız? Onları serbest mi bırakmalıyız? Tabi ki onları serbest bırakamayız. Her suç, cezaya tabi olmalıdır. Fakat burada en önemli detay çocukluktan bu eğilimleri takip etmektir. Korku filmlerini korkusuzca izleyen bir çocuk normal bir çocuk değildir. Yahut hayvanlara zarar vermeye kalkan bir çocuğun ileri de bir insana zarar verme eğilimi göstermesi mümkündür. Charles Whitman gibi aniden gelişen vakalar için ise devletin hemen müdahale etmesi ve rehabilitasyonlara yönlendirmesi gereklidir.