Büyük Yalan Teorisi hakkında konuşmaya başlamadan önce sizlere sormak istediğim sorular var: Herhangi bir şeyin doğru olup olmadığına inanmak için nasıl bir motivasyon bekliyorsunuz. Çok güvendiğiniz bir kaynaktan bilgi almak sizin için yeterli mi? Yoksa ne kadar çok insan tekrar ederse bu bilgi sizin için o kadar güvenilir mi? Dünya üzerindeki en sevdiğiniz insanın sizi güzel bulması size yetiyor mu? Yoksa güzel olduğunuza ikna olmak için bunu birden fazla insandan mı duymak istiyorsunuz?
Söz konusu bu girişin aslında konumuzla çok da bir alakası yok. Konumuzda bağlantısı şu: İnsan psikolojisi, Büyük Yalan dediğimiz kavrama inanmaya ve bunu doğrulamaya programlıdır. Bunun aksini gerçekleştirebilmek için ciddi bir emek gerekir. İnsanın kendini eğitebilmesi ve zihin yapısını farklılaştırması şarttır.
Büyük Yalan Teorisi
Büyük Yalan Teorisi ya da yaygın olarak bilinen ismiyle Goebbels’in prensibi şudur: Bir yanlış ısrarla bir çok defa tekrarlandığında ve bu tekrardan dönülmediğinde insanlar bir süre sonra bu yanlışı doğru olarak kabul edeceklerdir. Yalanı, doğru sayacaklardır. Bir propaganda dehası olan Joseph Goebbels’ın adıyla anılan bu teori kendi ifadeleri ile şöyle açıklanabilir: En parlak propagandacı, bir şeyi ısrarla tekrar edendir. Bir noktaya odaklanmalı ve bu noktayı aklında tutarak sürekli bunun üzerine bir tekrarda bulunmalıdır. Eğer yanlış olan bir şeyi ısrarla tekrar ederseniz bir gün ona inanan bir topluluk doğurduğunuzu fark edeceksiniz.
Tarihte pek çok önemli isim, siyasetçi ve şov insanı bu teknikten yararlanmıştır. Hatta bu insanlar ünlerinin neredeyse tamamına bu şekilde sahip olmuşlardır. Hitler, büyük yalan propaganda tekniğinin ciddi bir takipçisi ve kullanıcısıydı. Zaten Joseph Goebbels de onun en önemli adamlarından biriydi. Hatta kendine yakın çalışan önemli adamlarında da bu tekniği kullanmak üzerine eğitim vermişti. Hitler’in kitleleri manipüle etmek konusunda ne kadar başarılı olduğu herkesin bildiği bir gerçek.
Zaman Kavramının Büyük Yalan Teorisi Üzerindeki Etkisi
Yukarıda bahsettiğimiz propaganda biçimi 40-50 yıl öncesinde kesinlikle daha sağlıklı çalışıyordu. Bunun sebebi insanların bilgi almak için güvendikleri platformların çok daha sınırlı olmasıydı. Bir kanalı açıyorlar ve neredeyse her akşam aynı söylem ile karşılaşıyorlardı. Televizyon ve radyo kanalları sınırlıydı. Mevcut kanallar da çoğunlukla iktidara bağlı oluşumların tekelindeydi. Haliyle farklı bir ses duymak hiç ama hiç kolay değildi. Farklı bir ses duymak kolay değildi ama aynı şeyi tekrarlamak çok kolaydı. İnsanlar da bu tekrarlara maruz kaldı ve bu durum bir süre sonra inancı doğurdu.
Günümüzde ise dinamikler bu şekilde işlemiyor. Bu demek değil ki “Büyük Yalan” propaganda formatını artık daha az kullanıyoruz. Tam aksine geçmişe kıyasla siyasetçiler ve güç sahipleri bu formatı hiç olmadığı kadar benimsemiş durumda. Ama artık alternatif seslere ve bu yalanın farkına varmamızı sağlayan gerçeklere daha kolay bir şekilde ulaşıyoruz. Bu da söz konusu teorinin gücünü yavaş yavaş kaybetmesi anlamına geliyor.
Girişte de belirttiğimiz gibi insan psikolojisi bu teorinin çalışması için en önemli faktör. Geçmişte tek kanallı televizyonlara ve hatta radyolara mahkum olan, bir siyasetçinin konuşmasını ancak miting meydanlarında dinleyen insanlara kıyasla bizler yalanı gerçekten ayırt etme noktasında çok ciddi bir şansa sahibiz. Hatta artık bizim için bir yalanın ısrarla tekrar edilmesi inandırıcı olmaktan öte komik ve zavallıca bir durum. Hala bu yalanlara inanan insanlar olduğu da elbette bir gerçek. Bu insanlar menfaatleri doğrultusunda alternatif seslere kulaklarını kapamış inkarcılardan başka bir şey değiller.