PİŞMANLIKLAR ÜZERİNE
Hatırladığım en eski pişmanlıklarım , ortaokul yıllarımdı. O zamanlar tek eğlencem arkadaşlarımla soda kapaklarından taso yapmak, topla tek dokunuş oynamak- benim oynayabildiğim, topla oynanabilen, nadir oyunlardandır- bilgisayar oyunları, oynamaktı. Bu sırada kitap okumak, hele edebiyat hiç mi hiç umurumda değildi. Çünkü kısa yollardan basitçe anlatılabilecek bir mevzuyu uzunca tasvir etmeleri hiç bana göre değildi. O zamanlar daha çok tarih derslerine ilgiliydim. Eğitim hayatım neredeyse tarih derslerinden ibaretti desem mübâala etmiş olmam. Diğer sözel derslere de normal düzeyde ilgim vardı. Matematiğim ise çok kötüydü demek yanlış olmaz. Öğretmenimin biri-sözüm ona okulun müdürü- bir seferinde bana: “Sokaktan rastgele bir çocuk tutup getirsem senden daha fazla matematik yapar.” demişti. Çok üzülmüştüm. Deneme sınavlarında bütün sözel derslerimin hatta bazı sayısal derslerimin netleri, benden çok daha başarılı arkadaşlarımın netleriyle aynı çıkardı. Yine de bu durum beni başarı sonuçlarında arka sıralardan kurtaramazdı. Hep matematiği ve üstüne üstlük diğer dersleri de başarılı olan arkadaşlarıma imrenir. Allah beni de şunlar gibi zeki yaratsaymış keşke, bunlar da her halttan nasıl anlıyorlar derdim. Hep onlara özenir. Onlar gibi olmaya çalışır hatta onları erişilmez derecelere konumlandırıp adeta putlaştırırdım. Kitap okumak ayrıcalığından, kitap okumanın güzelliklerinden de bihaberdim. Öte yandan hızlı kitap okuyup hızlı anlayanlara da imrenirdim. Hala imreniyorum. Bu arada daha evvel okul müdürümüzün dedikleri yerini buldu. Ben koca bir üniversite sınavında sadece 6 tane matematik neti çıkarabilmiştim. Bu durum üzücüydü fakat sözel netlerim sayesinde iyi bir sıralama yapmıştım. Yine de ne yazık ki, bu başarıya rağmen, Üniversite tercihlerinde memleketimin, Ordu’nun dışına çıkamadım. Dolayısıyla tercih sonucu da Ordu oldu. Üstelik bölüm birincisi olarak kazanmıştım. Üniversite de öğretim görevlisi olmak için gayret gösterdim. Çok ders çalıştım. Galiba gereğinden fazla ders çalışmamın da ateşlemesiyle anksiyete benim yakamı bırakmadı sonrasında dedemin ölümüyle iyice alevlenen anksiyete okul başarımı epeyce düşürdü. Velhasılı kelam benim hayaller yine suya düştü. Karadeniz’de gemilerim battı. Engellilik durumu, sınavlar, falan derken bu sefer bana eğitim fakültesi okumuş olmanın verdiği elzem görevin, öğretmenliğin, yolları göründü. Ardından, hastalığım neticesinde, aldığım ilaçlar sebebiyle epey uykucu oldum. Eee.. artık gerisi tahmin edebileceğimiz üzere EKPSS. -engelli kamu personeli seçme sınavı- puanım da beklentimden düşük geldi. Yeterli atama puanına sahip olduğumu düşünmüyordum. Tercih dönemini pek önemsemedim ve üstüne üstlük uykuculuğum da artarak devam etti. Meğerse yeterli atama puanına sahipmişim fakat dikkatsizliğimden başvuru formuna diploma numaramı yanlış girmişim derken o sırada uykuculuğum devreye girdi ve yetkililerin beni aramasına rağmen ulaşamamaları sonucu başvurum reddedildi. Şimdilerde yeniden sınava hazırlanıyorum ve şehir dışında ,iyi bir üniversite ve hayallerimdeki bölüm, edebiyat okuyamamış olmanın yaralarını sarmaya çalışıyorum. EKPSS ile memur olarak şehir dışına atanıp, üniversite sınavına tekrar girdikten sonra tercihen Ankara’da edebiyat okuma hayalim var. Gördüğünüz üzere benim hayatımı pişmanlıklar şekillendiriyor. Pişmanlıklar geleceğimizi inşa eder. Pişmanlıklarımız, keşkelerimiz geleceğimizi belirleyici olur. Umarım bir gün bu döngünün kırıldığını ve pişmanlıklarla ilgili düşüncemin yanlış olduğunu, yaşayarak, gördüğüm günlere uyanırım.
Ruşen NEVRES