Yüzüme vurdukları gerçeklerle mi beni kendime getirmeye çalışıyorlar yoksa benden nefret ettiklerini söyleyemiyorlar da bu şekilde mi anlatmaya çalışıyorlar, emin değilim. Yalnızca artık bu durumun benim için katlanılmaz olduğunu biliyorum. Canım acıdıkça tamam, deyip bir kenara çekilmek istemiyorum. Hissettiğim gibi yaşamak istiyorum. Oturup ağlamak istiyorum, bağırmak, çırpınmak istiyorum. Şu an bulunduğum çukurdan birinin beni kurtarması için elini uzatmasını istiyorum…
Onlar böyle yaptıkça hatıralar daha fazla canlanıyor benliğimde. Bir kabus misali gözlerimin önünden geçiyor tüm o yaşadıklarım. Yapılan haksızlıklar, boş yere suçlanmalarım, ciddiye alınmamam…
Babamın ilk lokmayı her zaman ablama uzatışı canlanıyor birden, annemin beni değil de her daim kız kardeşimi koruyuşu… Beni olduğum gibi kabul etmeyişleri, sürekli değişmem için üzerimde kurdukları baskıları… Ve kaybolmuşluğum… Gerçek ben ile her daim takdir gördüğü için taklit ettiğim ablam arasında gidip gelişlerim…
Kimsesizliğim çarpıyor yüzüme bir rüzgar gibi! Arkamda kimsenin olmayışı fısıldanıyor kulağıma! Ve aptallığım! Her şeyin arasında en çok da yaralayan bu oluyor beni. Aptalca beni sevmeleri için hala çırpınışlarım kızartıyor yüzümü.
Ve tekrardan baş başa kalıyorum kendimle. Uzun bir sohbetin içine giriyoruz, canımızın yanacağını bile bile yad ediyoruz eskiyi.
Tekrar tekrar ve tekrar soru sorup cevap veriyorum kendime. Kısa bir süreliğine de olsa değerli hissediyorum kendimi, birileri beni dinlemişte umursuyormuş gibi hissediyorum. Beni, ben olarak kabul etmiş gibi!
İşte tam o anda bir yumru oluşuyor boğazımda, yutkundukça geçmeyen, geçmedikçe yutkunduğum… Kalbimde ufak bir sızı, kulağımda içeriden gelen ailemin şen kahkahaları, gözlerimde yalnızlığım… Yalnızca bana ait olan, paylaşmak isteyip de paylaşamadığım yalnızlığım…