Bi saçmalaayıpp gidicem. Az bişe geldi aklıma da . Ama bence iyisinizdir.
Yani oturup yazsam sanki tüm dünyanın yükü benim omuzlarımda sanırsınız. O kadar doluyum. Şaka şaka bir eski kafa atasözü ile daha kötülerini görürsen hayatın daha iyiye gider der. Evet deyzem gördüğüm tüm kötülükler benim dertlerimi iyi hale dönüştürüyor haklısın. Bir gün aşırı küçüğüm böyle 6 bilemedin 7 yaşlarında falan parka gittik. Bir tane teyze var. Dikkatler üzerimizde çünkü parkta ben varım. Sanırsın adım Süpermen herkesin peşinde koşuşturup yere düşen çocukları kaldırma oyunu oynuyoruz. Ben tabi en çok çocuğu kaldıracağım diye diğer çocukları bilerek düşürüyorum yere. Ama çocuklarda sesini çıkarmıyor. Teyzem oradan beni yakalamış. Diyor ki hile yapıyor bu uşak. Önce dedim ben uşak değilim. Teyze bana uşak kelimesinin anlamını anlatmaya çalışıyor tabi. Erkek çocuk demek diyorum o. Ne dese beğenirsiniz teyzem beni erkek sanmış. Hayata mağlup başlamak ne demek bahsetmek isterdim sizlere. Keza öyle de oldu. Ben bir erkek gibi maçlara gittim. Küfürler ettim. Hep erkek arkadaşlarım oldu kızlarla dalga geçtim. Bunun güçlülük olduğu öğretilmişti bana. Evde bir prenses vardı çünkü ikincisi olamazdı. Annem bu cümleyi duysa şu an ‘’kıskançlık yapma Duygu’’ derdi eminim. Neyse ekmeği ben alırdım. Farkındayım küçükler pişmanlıktır. Ama beni de erkekler tuvaletine sokmazsın. Teyze sonuna kadar haklıydı. Bende şapka ters hareketler düz tam bir erkek kafası da vardı. Hayata bakışım kadınları izlemeye başladıktan sonra değişti. Makyaj yapmak. Bir numaralı kural. Kısa giymek iki numaralı kural. Saçları uzatmak üç numaralı kural derken benim üstümde mini bir etek saçlar beline kadar badanadan hallice bir makyaj kız ortamında buldum kendimi. İçlerine girdikçe kadınların hayatlarının özenilecek bir noktası olmadığını anladım. Dışarıda takılan o tabakalı maskeler arkasında yatan iğrenç şeytanlıklar düşünen ve yine kadınların düşmanın kadınlar olduğu bir durumdaymışız meğerse biz. Her sene keseme biraz daha kazık ekleyerek büyüdüm. Yanımda kalanlar oldu. Tabiri caizse düzgün birkaç kız arkadaşım. Kendime en çok bu noktada kızdım. Kendi yolunda sakin sessiz biri olsaydım hayatım ne kadar farklı olurdu?
Yok ben olamazdım zaten. Herkes en çok beni sevsin istedim. En çok benimle gezsinler. En çok bana değer versinler. Hep benim yanımda olsunlar. Sürekli bana gelsinler. Emin olun bu söylediklerim olsun diye yapmadığım şey kalmamıştır. Diye diye … Ben kendimi herkese sevdiremedim tabi. Sevmeyenler oldu. Oldukça ben kırıldım. Bekledim. Bekledikçe daha çok kırıldım. Bu kısır döndü böyle gitti. Bir bir Japon arkadaşımız bana gelip kendini sever misin? dedi. Oha çok haklıydı. Ben kendimi sevememişim ki. Şimdi bu yazıyı gören herkes e biz bunu sana dedik. Ama sen sevmedin. Siz de iyi ki varsınız. Bu öyle bir denklem değil. Küfrederken bile yerine göre davranıyoruz. Tam bir noktada bunu bana söylerken şunu da ekledi ‘’ şu dünyada en çok sevildiğini gösteren kişiler en yoksun kişiler. En sessiz kişiler saygı duyulan kişiler. ‘’ bakın bu doğru. Sevgi demedi… en sessizi sevilir demedi. Çünkü sevgiyi içine koyan bir cümle kursaydı bu sevgiden sayılmayacaktı. Evet bir insana onu sevdiğini söylemek bence dünyanın en güzel şeyi. Utanmadan, sıkılmadan, samimiyetle söylenen o iki kelime karşıdaki insanın hayatını değiştirecek belki de? yoksun bıraktığınız insanlara dönüp bakın bir de. Bu konuda saygılarımı ilettiğim çok fazla insan var. Sözün özü kimse kimseyi sevmek zorunda değil kardeşim. Sevme beni. Ama ben seni seviyorum…
Sevdiğini söylediğin herkes bir gün gelip sana seni seviyorum derse şaşırma. Sevgi bulaşıcı bir hastalık gibi hemen bulaşır. Hasta da eder. Merhem de sürer…
Oufffff ne yazdım be tamam hadi şimdi hepiniz beni seviyorsunuz.