Pande-mi Brütüs? #ÇYL

#ÇokYalnızımLan serisi ile adı üstünde saçmalayacağız gari, okuyuverin bari 

Bugün aslında dün’dü! Yoksa dün bugündü de, bugün yine bugün mü? Ya da her gün dün’dü de bugün aslında yok muydu? Gün, bugün müdür yahu?

Neyse ne?!.  Geldi mi pandemi, ne günü bilir ne geceyi? Bir o eksikti 2020’ye girerken, o da geldi, tam oldu senenin kurgubilimi?!.

Her bir gün, hep aynı günü yaşasak da, en sonunda yepisyeni mis gibi felaketsiz, dertsiz, tasasız bir güne uyansak nasıl olur? Pek güzel olur. Zati, neredeyse birbirinin aynı günlere uyanıyoruz her yeni gün. Amma ve lakin, cümbür cemaatin, dilinde aynı ezgi; Pandemi de pandemi?!. 2020’nin; “Hey dostum, kambersiz düğün mü olur, pandemisiz gün mü olur? Geldim işte burdayım, sabırla bekliyorum kuytudayım!” diyerek ansızın geliveren insanlık test’i?!. Başka başka felaketler yetmedi de, sen de mi pandemi?

Neyse, ne diyordum? Hep aynı güne uyansak ya, sevimli Bill Murray’nin filmi Groundhog Day’de olduğu gibi. Bu arada geçen gün denk geldim; araba markası Jepp, yeni reklam filminde, Groundhog Day’i koronavirüs günlerine uyarlamış, yine Bill Murray’i oynatmış ve  “Her gün aynı şekilde hissetmeye başladığını biliyoruz. Evde kal. Sağlıklı kal. Bu bittiğinde yollar bekliyor olacak” mesajını vermiş. Çok da sevimli olmuş. Ama ben insanların yavaşlamak, düşünüp taşınmak, kendine kalmak varken; koşuşturmaca ve oradan oraya bir telaş içerisinde yol alma ihtiyacını anlayabilmış değilim. Tabii, bu benim görüşüm. Belki bir koala, bir kaplumbağa olabilirdim bu oblomovlukla. Fakat huzuru arama şekillerimiz farklı farklı insanevlatları olarak hayatın içinde. Olabilir, ne diyeyim?

Bu arada siz de izlemek isterseniz diye, aha da videosunu koyuverdim buraya. Rica ederim. ツ

https://www.youtube.com/watch?v=YpHQQHpasLk

1993 yılına ait ve artık Bill Murray denilince akla gelen ilk filmlerden biri olan ve “Bugün aslında dün’dü” diye dilimize çevrilen filminde; kar fırtınası yüzünden yollar kapanınca bir gün daha aynı yerde kalmak zorunda kalan spiker Phil’i canlandırıyor. Phil, orada hep aynı güne uyanıyor. Hoşlandığı kadına yaranabilmek için, her gün deneyimlediği şeyleri kullanıyor. Ve bunları yaparken de ister istemez daha “iyi” bir insana dönüşüyor. 

Spoiler gibi olmadı değil mi? Acık olmuş da olabilir? Olmayabilir de aynı zamanda. Kime göre, neye göre olabilir ya da olmayabilibili zaten? Hayat da böyle değil mi, günlerin getirdiği ne idüğü belirsiz şeylerle? Ne alaka buysa?!.

Bir de; Adam Sandler ve Drew Barrymore’lu “Elli İlk Öpücük / 50 First Dates” filmi vardır. Uzun soluklu ilişkilerden köşe bucak kaçan ve fakat her gece hafızası silinen sevimli mi sevimli, sanat öğretmeni Lucye’e yakalanan Henry ile çok keyifli dakikalar geçiriliyor bir yandan gülümseyip, bir yandan da duygulanırken. Ben çok sevdimdi. Siz de sevin… ツ

Film izleyip, keyiflenip, aylık alışverişimi yapmak üzere dışarı çıkıp, markete doğru yol aldımdı geçen gün. Bak işte, illaki bir yol alınıyor, yol yapılıyor, yollara koyuluyor insan. İvit. Güzel yurdum insanı da atmış kendini sokaklara, oradan oraya savrulmacasına. Marketler dolu, avm’ler dolu, –ki; dışardan gördüğüm ve haber olarak okuduğum kadarıyla bildiğim üzere- trafikte araba dolu, velhasıl her yer normal zamanlardaki gibi doluoğludolu?!. 

Ve maskeler de, şekilden şekie girmiş, trend yaratmacasına ilginç tasarımlarla takılmış. Fular olanı var, çene/sakal koruyucu olanı var, sanırım çok konuşulamasın diye sadece ağzı örteni var, tek kulakta ipinden asılı olanı var, bandana gibi kullanılanı var. Yani o da varoğluvar?!. Ben yanlış biliyorum demek ki diye kanaat getirdim artık; güzelce çeneyi, ağzı ve burnu sıkıca kapıyoruz sanıyordum ben. Bunca zaman boşa kullanmışım anacım. Bir de en çok erkekler takmamış. İvit. Hatta tesadüf gördüm internette gezinirken; 2.500 kadar kişi üzerinde yapılan çalışmaya göre maskelerin “zayıflık belirtisi” ya da “hoş olmayan bir simge” olarak görüldüğü anlaşılmış. Aynı zamanda da, kadınlardan daha az etkileneceklerine inanıyorlarmış. Bu nasıl bir mantık Allahınsen? Erkeklik müessesesi çok ilginç şekerim. Zor velhasıl. Tabii, karizmayı da çizdirmemek lazım canım.

Sonra fırından ekmek alırken, kadınceğizin eldiven takmış olmasına “aferin kız” derken, birden ekmeği verdiği eldivenli eliyle parayı da tuttuğunu ve üstüne de aynı eliyle gözünü ovuşturduğunu görüp acilen ekmeği ve o fırından alışverişi bıraktım. Tabii önce efendi hanım hanımcık kişiliğimden çıkmadan uyardım, karşı çemkiriği yedim “hem suçlu hem güçlü” modunda, sakince aldım kabul ettim ve orayı acilen terk ettim. İyi yapmışım di mi? Bildiğim, gördüğüm herkesi de uyardım bu konuda. Olması gerekene uyulmuyorsa, gerekirse oradan alışveriş kesilecek arkadaş ki; akıllansınlar, doğru yolu bulsunlar. 

Bak, yine yol, yine yol. Bütün yollar Roma’ya, aman, Korona’ya çıkıyor. İvit.  Ha, elini yüzüne götürdü dedimdi ya, yine aklıma geldi bu konuyla ilgili bir şey; yine bir araştırma ve yine bir sonuç var anacım…

Elimizi yüzümüze götürmemizin, yüzümüze sık sık dokunma ihtiyacı duymamızın arkasında, “dış minnaklar” varmış. Ehe, şaka şaka; “kendimizi koklama” alışkanlığımız varmış. ツ Doğru olabilitesi yüksek tabii. Bir de dışarıya en çok maruz kalan bölge yüzümüz. Toz, toprak, alerji, kaşıntı, vs.de olabilir dokunmamızın sebebi. Olabiliroğluolabilir yahu. Toz toprak deyince de bak işte, konu konu açıp açıp kapıyor anacım; bilim insanlarının elde ettikleri bulgulara göre geçmişte en az bir süpernova patlaması sonrasında, dünya’ya ağır elementler yağmış resmen. Bu patlamalar, epeyce önemli miktarda tozu da uzaya saçmışlar. E, bu durum da, atmosfer için zorlayıcı koşullar yaratıyormuş.

Of… Gelecek planlarını bir kenara bırakıp, yarına çıkabilecek miyiz diye düşünmek zorunda kaldığımız, ne acayip zamanlar bunlar yahu?.. Benim yeni hayat planım; plansızlık. Tertemiz, mis gibi, gıcır gıcır, kafa yormayan bir plan. Tavsiye ederim.

Daha neler neler göreceğiz kim bilir?  

Daha kaç kez; “Sen de mi Brütüs?” diyeceğiz kim bilir, şaşakalıp yeni olaylara?

 Şimdilik; “Sen de mi Pandemi?” ile yetinelim. Umarım… İnşallah… Ayyy…

✿⊱ Çok Yalnızım Lan (ÇYL Hikayeleri)

İklim´in Dora´n

İklim Dora
Yazıyorum, Paylaşıyorum. Hayatın Sevmek, Inanmak Ve Paylaşmak Olduğunu Düşünüyorum. Az Öz Dostum, Ruh Ikizim Ve Kitaplarım Olduğu Sürece Benden Mutlusu Yok. Dünyalıyım. İçi Dışı, Özü Sözü Bir Olmak; Istediğim. Hadi O Zaman, Okuyalım Güzelleşelim. ツ
Subscribe
Bildir
2 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Kefernahum
Sonraki
ELEŞTİRİYORUZ!

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.