PAMUK ŞEKER

Bilirsiniz işte, şu pamuk şekerlerden bahsediyorum. Hapsolduğu pakette kendisine sığınak olarak gördüğü çubuğa sıkı sıkı sarılan bulutun pembeye boyanmış hali. Aslında o da biliyor; paketini açtığımız an ömrünün sadece dilimizin ucunda olduğunu. Şimdi bunun gerçek hayatta ki halini anlatacağım. Her neyse…

Günlerden bir gün, bir yaz günü ama hangi gün bilmiyorum ya da beynimin ücra noktalarına gömdüğüm tarihlerden biri olduğu için hatırlamıyorum. O zaman yaşadığım şehirden uzak bir yerdeyim ve yalnız başımayım. Bir yandan kendimi yalnız kovboylar gibi cesur hissederken, diğer yandan yağmura yakalanmış serçe gibi ürkeğim. Belli etmemeye çalışıyordum ürkekliğimi, çünkü ürkek serçeler yağmur da çabuk ölür. Geçmişten biliyorum, yine kendimden. İşte insan böyle ürkek zamanlarında yanında birilerini arıyor; bir arkadaş, bir dost. Ben de onlardan birini buldum hem de o yaz günü. İlk tanıştığım zaman sıradan biri gibi geldi, hatta dedim ki:

– Amannn, bu da diğerleri gibi aramaz, sormaz. Bunu da hep ben ararım. Zaten buradan gittiğimde biter arkadaşlığımız.”

Kendi kendime onu her gördüğümde sürekli bunu dedim ve hep geçici gözüyle baktım aramızda ki arkadaşlığa. Zaten benim gibi “arayanı ararım, soranı sorarım” kuralını kenara bırakıp “aramasa da ararım, sormasa da sorarım” diyenlerdenseniz; tebrikler siz de çok kazık yemişsinizdir. Bu yüzdendir bizim kimselere güvenmeyişlerimiz. Ama büyük konuşmuşum. 

Zaman geçtikçe daha da yakın olmaya başladık. Birlikte dertlerimize ağlıyoruz, birlikte esprilerimize gülüyoruz. Hep yan yanayız, düşüncelerimiz de bile. Artık daha da samimileştik. Onu göremeyince endişeleniyordum, bir yere gittiğinde gideceği yere ben bırakmak istiyordum. Çünkü içim rahat ediyordu. Arkadaştan, dostan öte olmuştuk. Hani dedim ya yukarı da; “İnsan ürkek zamanlarında yanında birilerini arıyor” diye buydu işte, bulmuştum. Tabi ilk başta öyle sanıyordum. 

Zaman daha da ilerledi, sonra bir an da bir rüzgar esti üzerimize. Karanlık bir bulut başımızda diz çöktü. Ben ona şemsiye açtım, O yağmur olup üzerime yağdı. Uzaklaştı benden, tutmaya çalıştıkça daha da uzağa gitti. Hiç sormadım nedenini ama içten içe onu değil, kendimi sorguya çekiyordum. Beynimin soğuk sorgu odası loş karanlık çökünce bunu soruyordu;

– Acaba ona ne yaptım? Kıracak bir şey mi yaptım?”

İçimde ki sesle tartışmalar yaşıyordum. Ben bunları sorunca içimde ki ses:

– Belki canı başka bir şeye sıkkındır, geçicidir. Yine eskisi gibi olursunuz” diyordu. 

Ama inanmıyordum, hislerim daha ağır basıyordu. 

Daha da uzaklaşmıştı. Artık yanına otursam bile kalkıp karşıya geçiyordu. Şey diyordum kendime;

– Hadi ama yanıma oturmayacak kadar sana ne yapmış olabilirim?”

Yine ona sormadım sebebini. 

Sürekli onu sevdiğimi dile getirip benim için değerli olduğunu söylüyordum. Tam da böyle bir akşamdı. Elimizde pamuk şekerler içi geçmiş sokak lambalarının altında yürüyorduk. Adımlarımıza kahkahalarımız eşlik ediyordu. İçimden her şey eskisi gibi olduğu için seviniyordum. O pamuk şekerini açtı ve bana:

– Bunu hiç sevmiyorum, ne anlıyorsun ki yerken? Hemen eriyor.” dedi. 

Sadece gülüp:

– Alışkın değilsin, defalarca yesen çok güzel aslında.” dedim. 

Yürürken arada konuşuyorduk, O pamuk şekerini yiyordu. Bense bu dostu kaybetmediğimin verdiği mutluluktan pamuk şekerimi unutmuştum. Sonra ona dedim ki:

– İyi ki varsın ya, bana iyi geliyorsun. Seni seviyorum.”

O an durdu ve bana:

– Beni sevme.” dedi ve gitti. 

Yutkundum… 

Kaybettiğim dostun arkasından sadece baktım. Ağzımdan:

-Peki” kelimesinden başka bir şey çıkmadı.

Aslında ben pekime çok şey sığdırmıştım. Benim pekim de;

“Nasıl ya? Madem böyle yapacaktın niye o zaman kendine alıştırıyorsun? Niye baştan söylemiyorsun? En çok değer vermiştim, niye demiyorsun başında ben de diğerleri gibiyim diye? Ayrıca beni sevme demek ne demek?”

“Beni sevme” demek ne demek? Bu sorunun cevabını kendimde buldum. Beni sevme demek, “kendini sevme” demekti. Tabi siz de benim gibi kendisini sevdiği için çevresindekileri ve hatta dünyada ki her şeyi seviyorsanız “Beni sevme” demek size de ağır gelir. Çünkü beni sevme eşittir kendini sevme demek. 

İşte benim sizinle konuşmak istediğim buydu öğretmenim. Canım sıkıldı, size anlatmak istedim. Öğretmenim, öğretmenim?

Başımı kaldırıp önce omzuma dokunan ince parmaklara baktım, sonra bana bunları anlatan öğrencimin yüzüne. Yavaş yavaş sesi kulağıma net gelmeye başlıyordu:

– Öğretmenim, iyi misiniz?”

Yutkunarak başımı salladım:

– İyiyim, hadi sen git sınıfına. Tenefüs bitti.” dedim. 

– Tamam, öğretmenim. Teşekkür ederim beni dinlediğiniz için” diyerek sınıfına koştu. 

Oturduğum yerden kalktım, kendimi düzelttim. Elimde ki pamuk şekerine baktım, bunu öğrencim bunları anlatmadan önce tutuşturmuştu elime. Daha sınıfına ulaşamayan öğrencime seslendim:

– Peki… Peki ondan sonra pamuk şekerine ne oldu?”

Öğrencim koşmasına devam ederken kafasını yana savurup tiz sesiyle cevap verdi soruma:

– Onu mu, erimişti. Attım.”

Elimde ki pamuk şekerine baktım. Sığınak olarak gördüğü çubuk onu tutmaktan daha cılız bir hal almıştı. Pamuk şeker kendi içine gömüldükçe öğrencimin anlattıkları beynimin kenarlarına kalbimi çarpıp paramparça ediyordu. İçim bir kan gölüydü. İnsan kendi çocukluğunda ki pamuk şekerini bir çocuğun kan revan olmuş kalbinde görebilir mi? Tesadüf müydü yoksa bilerek mi? Benim de paketlere hapsolmuş kalbimin paketini açan, dilinin ucuyla öldüren ile aynı değil miydi? 

Ah, pamuk şeker…

Seninle bak aynıyız. İkimiz içinde beni sevme demek eşittir kendini sevme demek. Ama bir fark var aramızda; sana bu cümleyi kurdukları an eriyip kendini yok edebiliyorsun, bir daha duymamak için. Bense bir şey olmamış gibi yaşamaya devam ediyorum, daha çok duyacağım için.

Elimde ki pamuk şekerine baktım…

  • Erimişti, çöpe attım. 
Nurcan Toptaş
Instagram & Twitter: nurtobella
Subscribe
Bildir
2 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Inline Feedbacks
Tüm yorumları gör
Önceki
Blog Yarışması Şartları
Blog Yarışması Şartları

Blog Yarışması Şartları

Sonraki
Digital Okuryazarlık neden önemlidir?

İlginizi Çekebilir

kooplog'dan en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerez (cookie) kullanıyoruz.