“Üç hafta evvel Packard’ımla bir ihtiyar kadını çiğnedim. Ailesi, bu kayba nazaran ölçülemeyecek kadar bir zarar ve ziyan –kadınların ortalama fiyatlarının ne olduğu malum- istediklerinden bu ceset istismarcılarına karşı beni müdafaa edebilecek iyi bir avukata başvurmaya mecbur kaldım.”
Yukarıdaki satırlar çok şükür ki bana ait değil!
20 ci yüzyılın ilk yarısında yaşamış İtalyan yazar Giovanni Papini’nin, Fikret Adil’in çevirisiyle Türkçemize kazandırılmış “GOG” adlı kitabından alıntı sadece (GOG, Giovanni Papini, çev. Fikret Adil, sf. 57, Ocak 2010, İstanbul, 6. baskı).
Kitap, “imparatorlara yaraşır” bir servete sahip, Gog adlı Amerikalı bir milyarderin tuttuğu notlardan oluşuyor. Yazar, asıl adı Goggins olan bu kişiyle tımarhanede tanıştığını itiraf eder hemen başlarken.
Havai adalarından birinde doğmuş, onaltı yaşına bastığında miço olarak bindiği gemiyle Amerika’ya gelen ve savaş sonrası ilk yıllarda yani 1920’de Birleşik Amerika’nın ve dünyanın sayılı zenginleri arasında olan bu garip adam, bu tarihten sonra iş dünyasından çekilerek yedi sene boyunca dünyayı dolaşır. Bu zaman zarfında dünyanın önde gelen dehaları, siyasetçileri, bilim adamları, sanatçı ve yazarları ile tanışır, içgüdüsel zekâsını en akla gelmez istekleri yerine getirmek için kullanır. 1928 yılına gelindiğinde ise artık; sağlığını ve servetinin dörtte üçünü yitirmiş halde, endişeli, sabırsız, zaman zaman da değişiklik, yenilik çılgınlıkları geçirerek, sanatoryum sanatoryum dolaşmaktadır.
Tanıştıkları tımarhanede, bir gün Gog bütün bu dünya seyahati esnasında tuttuğu notları yazara verir, bundan bir süre sonra da ortadan kaybolur. Böylece, dahilik ile delilik arasında gidip gelen bu garip şahsiyetin yedi yıl süren macerasına ve bu süre zarfında Bernard Shaw’dan Ghandi’ye, Freud’dan Einstein’a kadar tanıştığı pek çok ünlü kişiyle yaptığı görüşme ve sohbetlere ilişkin notları Yazarın kendince kronolojik bir sıralamaya koyarak meydana getirdiğini söylediği bu kitap ortaya çıkar.
Kitapta, kısa kısa yazılmış notlar halindeki her bölümde, farklı farklı ama muhakkak ki ilginç birçok kişi, olay, görüş ve öneri yer alıyor. Bunlardan bir tanesi de, ilk paragrafını yukarıda okuduğunuz ve bana oldukça çarpıcı gelen, “Suçsuzları Dava” başlıklı bölüm.
Kolaylıkla anlayacağınız gibi, Gog bir kadını arabasıyla ezmiştir ve başı fena halde belâdadır. Bu dertten kurtulmak için de bir avukata başvurur. Bu bölüm, diğer bölümlerde bahsi geçen, Ford, Lenin veya Einstein kadar ünlü olmasa da, adalet konusunda ilginç fikirlere sahip Francis Malgaz adlı bu avukatın görüşlerine ayrılmıştır.
Avukat: “Sistemimiz saçma ve çok karışıktır,” diyerek başlar manifestosuna. Önce mevcut sistemi eleştirir:
Bir cinayet cezalandırılabilir mi? Mademki işlenmiştir çaresi yoktur, hürriyetten mahrum etmekten başka bir şey yapılamaz.
Ancak bu yanlıştır. Bir cinayet veya hayatı iade imkânı yoktur, o halde ne bir şey ödenmiş ne de herhangi bir şekilde kefaret edilmiş olur.
Sonra, kendi sistemini önerir:
Mühim olan, suçluları, lüzumsuz inceliklere büyük masraflara bakmadan ortadan kaldırmaktır.
Ben olsam, suçluları üç sınıfa ayırırım: Büyükler (katiller, vatan hainleri vs), ortalar (yaralama, hırsızlık, sahtekârlık vs.) ve küçükler (haksız mal edinme, iftira vs). Ve her sınıf için tek ceza koyarım. Mesela büyükler için ölüm cezası, ortalar için ebedi sürgün, küçükler için de mallarının haczi veya bir defaya mahsus muazzam bir para cezası.
Böylece mahkemeler, hâkimler, mübaşirler, yargılama usulleri ve bütün müdürleri, gardiyanları ile hapishaneler kaldırılmış olur, hem cemiyet eskisi kadar korunur, hem de muazzam bir para ve vakit kazanılır.
Sisteminin en can alıcı noktasını şöyle ortaya koyar:
Fakat, davalar tamamıyla kaldırılmış olmayacaktır. Biliyor musunuz, kimlere dava açılacak? Güya suçsuzlara!
Nedeni çok açıktır:
Suç işlemiş olanlara dava açmak pahalıya mal olan bir aptallıktır, suçsuzları ise muhakeme etmek, vazifesini bilen her devlete en yüksek bir borçtur.
“Kusursuz” zannedilen, “namuslu” denilen nezaret altında bulundurulur ve muhakemeleri yapılırsa, “işlenecek” suçların yarısının önüne geçilmiş olur.
Bu sistemin işlemesi için gerekli olan mekanizmayı da önermeyi ihmal etmez:
Her nahiyenin bir “teyakkuz ve ihtiyar komitesi” bulunmalıdır.
Bu komite, yaşayışları itibariyle suç ve cinayet işlemeye müsait veya eğilimli herkesi –ki, bunların sayıları çoktur- gözaltında bulundurmalı ve icabında mahkemeye sevk etmelidir.
Komitenin neden gerektiğini açıklamayı da unutmaz:
Bu sayılanların yüzde otuzunun günün birinde zaten akıbeti fena olacaktır. Bu itibarla onların muhakemesi sadece faydalı değil, lâzımdır da!
Zira, cinayet işlemiş olanların muhakemeleri ne kadar yersiz ise, cinayet işlemek üzere bulunanlarınki o derece gerekli ve üstelik vazifedir.
Tüm manifestonun ana fikri ise:
Ahlak ve toplumun huzuru suçlulara açılan beyhude ve masraflı davalarla elde edilemez. Bunun temini, ancak, masumların sürekli muhakemeleri ile kabildir.
Packardı ile çarpıp ölümüne sebep olduğu kadın hakkında yazdığı bir paragraf ile insani değerleri konusunda önemli ipuçları veren Gog, avukatın önerdiği sistem hakkındaki görüşlerini de birkaç cümle ile ifade eder, bölümün sonunda: “Avukat Malgaz’ın sisteminin, bana pek çocukça ve suiistimale müsait görünmekle beraber, bir mantık ve akıl cilâsı taşıdığını da kabul etmek lâzımdır.”
Bu cümle, ilk anda okuyucuya ümit verir. Zira zihni ve vicdanı başka şekilde kodlu okuyucu, devamında “masumiyet karinesinden” ya da “kişisel hak ve özgürlüklerden” dem vurulmasını beklemektedir tüm iyi niyetiyle.
Oysa ki; Gog hiç de işin bu tarafında değildir. Onun aklını başka bir şey kurcalamaktadır ve bunu da açıkça ifade eder: “Fakat yüz tanesinden kurtulmak için en azından yirmi bin dava açmak zorunda kalmayacak mıyız?”
“GOG”, yerleşik inanç ve değerlerinizin sık sık sınandığı, her kişi veya olayda düşünce sisteminizi yeniden gözden geçirme ihtiyacı yaratan bir kitap. Sırf bunun için bile okunmayı hak ediyor bence, çünkü hayatımızın her anında hepimizin bu tür yoklamalara ihtiyacı var bence.
Meraklısına not: Ölen kadının ailesi ile Gog arasındaki anlaşmazlığın ne şekilde sonuçlandığına dair hiçbir iz yok kitapta.