Özlemek…
Hasret kalmak…
İnsan evladı ne kadar geç tanışırsa bu kelimelerle ömrü o kadar uzun olur eminim,
Ben 18 yaşından beri mütemadiyen özlüyorum
Önce bulup sonra kaybettiklerimi,
Ayrı düşmek, uzakta kalmak, hep özlemlerle sınanmak, tam isyan edecekken canları sağ olsun hiç olmazsa demek,
Günün sonunda kendinle baş başa kaldığını zannederken aslında bir bir özlediklerini ağırlar zihnin, yüreğin, tek tek onları arar gözlerin.
Hep tarifeli zamanları yaşamak, bazen farkında olmadan yabancılaşmak özünü oluşturanlara, birbirinde hep misafir olmak ne zordur bilir misiniz?
Zamanı böyle özlemek fiili üzerinden kurgulayınca zihin bunu çok keskin beller sanki bir ömür onun gölgesinde geçecekmiş gibi.
Hiç dilimize düşmeseydi “özlemek” hiç çekimleri olmasaydı zamana göre, ne geçmişte, ne gelecekte ne de anda.
Eksik kalır mıydı o zaman insan olmaya dair bir şeyler, bazı yollara çıkılmaz mıydı, pek çok destan yazılmaz mıydı? Kim bilir…
Belki anda kalamayan, kalmak için türlü yollar arayan insanın bir avuntusu özlemek, belki özlediklerimiz de olmasa pek yavan hayat, ne dersin? Zamanla başa çıkamıyoruz zaten belki özlemek en iyi ilacı zamanla derdimizin, zamandan beklediğin ya da beklemediğin her ne varsa belki sadece özleyerek üstesinden geliyordur o bulanık zihnin.