Korkmadan başlarız yaşamaya.
Kaybetmeyi düşünmeden
Ve ürkmeden yıpranmaktan.
Yaşar…
Ve kazanırız korkmadıkça.
Kazandıkça artar korkumuz.
Bizi kölesi haline getirir kaybetme telaşımız.
Ve korktukça gerilemeye başlarız.
Korktukça köleleşiriz.
Korktukça yok oluruz.
En başa döndüğümüzde görürüz ki,
bizim değilmiş cesaretimizin dışındaki hiçbir şey. Bizim olan tek şey cesaretmiş.
Biz biz yapan ve yine bizi farklı noktalara taşıyıp var kılan, korkmamakmış.
Ancak varlığımızı kılan o noktalar,
varlık sebebimizi yok da edebiliyormuş.
Zirâ bizler hırslı varlıklarız.
Ne yazık ki olumsuz hırslı…
Bizler var olurken var kalmayı atlayan varlıklarız.
Ve atladıkça unutulan,
unutuldukça yok olmaya mahkum olan.
Gerekli olanları yok sayarız.
Oysa gerekli olan,
Var olurken var kalabilmektir.
Mühim olan,
kazandıkça korkmak değil,
korkmadan kazanmaktır.
Ve aslolan,
korkusuzca yaşamak,
yaşadıkça korkusuz kalmaktır.
Ta ki üstün gelir korkumuz.
Önce başlamaktan korkar insan.
Adım atmaktan, yola çıkmaktan, yeniliğe kapı aralamaktan.
Yılları geçer önünden.
Atılır o adım,
Onca geçen yılın ardından…
Sonra kaybetmekten korkar insan.
Onca yıl sonra kazandıklarını
Başından beri kendinin sanır.
Yanılır insan…
Yine onca yılı geçer önünden.
Heba olur onca fırsat
Başa döner insan.
Baştan başlamaya…
Ancak dönen yalnızca insandır
Yıllar, fırsatlar ama en çok da ömür sona yaklaşmıştır.
Ve korktukça kaybolmuştur her biri.