Otuz beş yaş, yolun yarısı, falan filan. Otuz beşi gördüğüm gün hüngür hüngür ağlayacağımı biliyorum ama sevgili Dante’nin sözünü dinlemek hiç içimden gelmiyor. Çoktan yolun sonuna gelmiş gibi hissediyorsan, hoşgeldin! Sen de Titanik’tesin ve inan bana yirmi birinci yüzyılda Titanik’te olmak hayatının çoğundan vaz geçtiğin anlamına geliyor. Seni yargılamıyorum, bunca tükenmişlik sana fazla geliyorsa ve hayata devam etmek istiyorsan filikalar hali hazırda seni bekliyor.
Küçükken her düşüşümde kalkmak için kırk farklı yol bulabilmişim ama geriye dönüp bakınca o ilk düşüşte dahi ayağa kalkamayacağımı hissediyorum. Bir şeyler hissetmek gerçekten insanın işkencesi. Düşüp kanattığım dizlerin acısını hatırlamıyorum ama düştüğümde hissettiğim utancın hâlâ kor gibi yüreğimde yanan sızısını hissedebiliyorum. İnsanoğlu sırf bu yüzden tuhaf. Hangimiz, çektiğimiz fiziksel acıları bir hafta veya bir ay veya bir yıl veya yıllar sonra hatırlıyoruz? Fiziksel acılar beynimizin sırtını döndüğü bir geçmişte kalıyor ama ruhsal acının incittiği yer doğrudan kalp olduğundan o acı bizi asla terk etmiyor.
Kişisel gelişim koçları veya terapistler, hiçbiri harcadığım zamanın ve maddiyatın hakkını veremedi. Üstelik hayata dair inancım kalmamasına rağmen onlara canı gönülden inanmıştım. Sırtlandığım yükün bir kısmını onlar sayesinde yolun kenarında bırakabilirsem eğer, yola devam edebilirim sanmıştım. Yaş ilerledikçe insan farkına varıyor. Ben de bu anlamsız çabalamalardan sonra fark ettim ki kişisel gelişim koçlarına ve terapistlere inandığım kadar kendime inanabilsem bu sorunların hiçbiriyle mücadeleye devam etmem gerekmeyecekti.
Ama bana kaç fırsat verilirse verilsin kendime inandığımda yaşadığım hayal kırıklıklarının gölgesinden kurtulamayacağım. İşte tam da bu yüzden kendime olan inancım bir santim ileri gitmiyor. Göğsümün üstündeki ayı son zamanlarda daha bir iştahlı. Gittikçe ağırlaşıyor. Ona defalarca diyete girmesini söylesem de bir işe yaramıyor. Sizi dinlemeyen birine laf anlatamazsınız. Ayı, beni asla dinlemiyor. Deve de omuzlarımda oturmaya devam ediyor ve bazen keyfi yerinde olduğu vakitlerde karşılıklı atıştırıyoruz. Onu beslemenin kendime bir yararı olmadığının ve bin türlü zarara battığımın farkındayım ama umursayan tarafım uçurumdan sallanırken buna son vermem mümkün değil. Umursayan tarafıma yardım eli uzattım ama tutmamayı tercih etti herhalde. En son bıraktığımda aşağı yuvarlanıyordu.
İşte bahsettiğim bitmek bilmeyen o düşüşe, bana bu savaşta en çok lazım olan elemanlardan birini daha yolladım. Kaybetmenin ızdırabı elimden tutmuş sırtımı sıvazlıyor. Ayının ağırlığı kaburgalarımı kırmış olacak, bir şey ciğerlerime batıyor. Artık daha bir besili olan deve, bana daha sıkı tutunmaya çalışırken toynağını gözüme geçirdi. Yolumu göremez oldum. Bitmiş ruhsal enerji ve yorgun vücutla yola zaten devam edemezsin, diyen iç sesimle beşlik çaktım; durakta dönüş için otostop çekeceğim.
Otuz beşi bilmem ama herkes için yolun yarısı farklı Danteciğim. Kimisi için on sekiz yolun başı gibi görünürken kimisi için sonu olabiliyor. Ben hiçbir zaman on sekizi yolun başı olarak görmedim ama hiç olmazsa sağa bir yol ayrımı olur da bende daha kolay bir yoldan ilerlerim sandım. Savaş kıyafetimi giyip yolun burdan sonrasını daha hırslı tamamlarım demiştim ama meğer benim bitiş çizgim on sekizden birkaç adım ilerde duruyormuş. İpi ileri taşıması için ayıyla deveye rica ettim ama onlar bilindiği üzere menüden yemek seçmekle meşguller.
Şimdi bitiş çizgisi tam önümde dururken ve yolun geride bıraktığım kısmı silinmişken, çizgiyi geçsem mi geçmesem mi diye tereddütteyim. Hikâyenin devamını görmek için kalbimde çırpınan son zayıf kelebek ömrünü tüketmek üzere. Hiç olmazsa çizgiyi geçmeden önce birkaç kişinin daha ayısı ve devesiyle tanışmak istiyorum. Hatta, hayatta kalmış bir veya birden fazla kelebeğiniz varsa onları da görmekten mutluluk duyacağım. Kendi çapımda saçmaladığım demeyeceğim çünkü buraya kadar okumuş olmana rağmen saçma olduğunu düşünüyorsan göğsünün üzerinde oturan bir ayın ve sırtındaki kamburu arttıran bir deven yok demektir. Bu yüzden burada yerin yok.
Ama ayı ve deve sana da musallat olmuşsa, kalbinde çırpınan son kelebeği kurtaramıyorsan, tanıştığıma sevindim.