Vahşi doğada hayatta kalmanın yollarını hepimiz biliyoruz. Yuvayı korumak için kendini feda etme, dikkati başka yöne çekme birlikte avlanma her fırsatta av peşinde koşma. Fakat gelişmiş bir tür olan insanın kullandığı yöntemler hayvanların ya da tarih öncesi insanının kullandığı yöntemleri aşıyor. Kendi kabilemizden olmayanı dışlama, düşman belleme, aciz, yetersiz ve yönlendirmeye muhtaç addetme eğilimimizin çok uzun bir tarihi var. Tıpkı zenginlik, sınıf ve cinsiyet gibi ırk da insanlar arasında ayrım yaratmak için kullanılagelen bir araç. Bu araçların her biri iktidarla ve kontrolü elde tutma arayışıyla doğrudan ilişkili.
Bu sözler Toni Morrison’un Ötekilerin Kökeni kitabından. Morrison’un Harward Üniversitesinde Aidiyet Edebiyatı konulu seminerlerden derlendiği kitapta aidiyetle ilgili kimlerin toplumun şemsiyesi altına girebildiği kimlerin dışarıda kaldığıyla ilgili düşüncelerine yer veriliyor. Ayrıca öteki bağlamında birçok yazar ve eseri mercek altına alırken edebiyatın toplumsal işlevini de ortaya koyuyor Morrison.
Eser öteki olma durumunu ırk bağlamında ele alırken birçok yazarın bile isteyerek toplumun ötekileşmesine zemin hazırladığını, 21 yüzyılda bile hala birçok şeyin değişmediğini de gözler önüne sermektedir. Deneme tarzı ile yazılmış eser farklı başlıklarda oluşan bölümleriyle okuyucuyu sorgulamaya iterken, ayrıca satır aralarında, nasıl bir çizgide yazı yazdığını ve eserlerinin oluşumu hakkında da okuyucuyu aydınlatmaktadır.
Toni Morrison, siyah edebiyatının ana akım medyada görünür hale gelmesinde önemli rol oynamıştır. Yazdıklarında ırkçılık karşıtı görüşleriyle bilinen Morrison, 1988 yılında Pulitzer ve 1993’te de Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür.2019 da kaybettiğimiz Morrison’a göre edebiyat özellikle kişinin kendini nasıl tanımladığını görmesini, bu tanım üzerinden uzun uzun düşünmesini sağlamaktadır. Yazarın kitapta yer alan bir önemli tespiti de medya üzerine;
Medyada gördüklerimizin başlangıçta bizi birbirimize yaklaştırmasını bilgimizi artırmasını umuyorduk. Oysa bugün gündelik medya sunumlarında kullanılan imgeler ve dil insanların nasıl göründüklerine ve bizim gerçekte nasıl insanlar olduğumuza ilişkin bakış açımızı daraltıyor. Medyanın çarpıtmalarına teslim olmak görüşümüzü bulanıklaştırabilir lakin bu çarpıtmalara direnç göstermekte aynı sonucu verebilir. Ben böylesi etkilere karşı direnç gösteriyorum fakat formun yerini formülün doğalın yerini suninin insanın yerini metanın almasında sanat da hayal gücü de en az piyasa kadar suçlu olabiliyor. Gerçeği temsil etmeye soyunan sanat yapıtları bazı yüksek entelektüel çevrelerde kelimenin tam anlamıyla yerin dibine sokuluyor. İnsan olmaktan anladığımız şey değişti. “gerçeklik ”sözcüğünü artık tırnak işareti kullanmadan yazamaz olduk.
Birbirimizin farklı özelliklerine tahammülsüzlük gösterdiğimiz yüzyıllardır, değişen bir şeyin olmaması üzerine söylediği tespitler çok dikkat çekici. Hayatı boyunca yazan ve bu konuda mücadele veren yazar insan topluluklarının yalnızca başkalarının iyiliği için kendi ayrıcalıklarından vazgeçtiğine asla tanık olamayacağız şeklindeki umutsuzluğuna rağmen bize tuttuğu aynada gösterdiği tespitler irdelenmeyi hak ediyor. Yazar, bizim dışımızdakileri yabancı olarak görmenin neden ve sonuçları üzerinde düşünmemizi istiyor.
Neden bir yabancıyı tanımak isteyelim ki! Onu yabancılaştırmak daha kolaysa kapıyı kapatıvermek dururken neden aramızdaki mesafeyi ortadan kaldırmakla uğraşalım. Sanat ve din aracılığıyla yapılan iyi niyet çağrıları da son derece yetersiz kalıyor.
Yabancı diye bir şey yok bizim kendi yüzlerimiz var bu farklı farklı yüzlerimizin çoğundan kendimizi sakınmak istiyoruz. Yabancı başka diyarlarda değildir. O hep bizimledir. Ötekinin sahibi olmak ona hükmetmek onu yönetmek istiyoruz. Ve becerebilirsek ona kendi aynamızdan bakmak istiyoruz. İşte tam burada da güç elde edenler var olmak adına hayatın herkese sunduğu şeyleri sadece kendi haklarıymış gibi sahipleniyorlar. Ortadaki pastayı yerken diğerlerinin ne durumda olduğunu düşünmüyorlar bile. Ötekilerinin çaresizliğinden beslenerek sürekli iktidarda kalmaya devam ediyorlar. Hep aynı gemide olduğumuzu söyleyenler birinci sınıf odalarında, geminin altında yaşayan ve o gemiyi hareket ettirenlerin ne durumda olduklarından bihaberler. Ama hep birlikteyiz bu küresel dünyanın bir parçayız söylemlerini, güçlerini kaybetmemek adına tekrar etmeye devam ediyorlar.
Siyahi bir kadının Amerikan sağlık sistemine isyan ettiği video sosyal medyada binlerce kullanıcı tarafından bugünlerde paylaşıldı. Paylaşılan videoda kardeşi ölen kadının;
-neden zenginler, şarkıcılar, sporcular koronavirüs testine kolaylıkla ulaşabilirken biz çalışanlar zengin olmayanlar, biz ünlü olmayanlar testlere ulaşamıyoruz.
-benim ten rengim hiçbir şey ifade etmiyor.
-onlar için salgın döneminde ifade eden şey para.
Şeklindeki serzenişi bu dünyada hiç bir şeyin değişmediğini göstermiyor mu bize?
Zengin fakir herkes eşit oldu, bu salgından sonra kapitalizm sorgulanacak, yeni bir dünya düzeni bizi bekliyor söylemlerinin konuşulduğu günümüzde sanki hiçbir şeyin değişmeyeceği sinyalini de bize veriyor gibi. Çünkü bu salgından geriye kalanlar ABD’deki Fisher Adasındaki zenginler gibi, bir sürü para babası hala hayatta kalacak (asla yaşamalarına sözüm yok ) ve maalesef yeni kurulacak dünyayı yeniden parayı ellerinde bulunduranlar yönetecekler ve değişen hiçbir şey de olmayacak. Tabi biz sorgulamadan yaşamaya, tepki göstermeden hayata devam edip sürekli ötekileşip yeni yabancılar üretirsek her şey aynı çizgide (belki değişen aktörlerle) devam edecek.
Geçmişin kıskacından kurtulamayacağız ama nasıl olup da bu kıskaca takıldığımızı anlamak için tam da bugünlerde Morrison’u okumak faydalı olacaktır. Yazarın dediği gibi en azından kendimizi bu dünya düzeninde nasıl tanımladığımızı görür ve bunun üzerine de uzun uzun düşünürüz belki.
Toni Morrison, Ötekilerin Kökeni. Sel Yayıncılık