Osmanlı’nın Hint Okyanusu politikası, Keşifler Çağı’nın başlaması ve Portekizlilerin Doğu’ya ve zenginliklerine göz dikmesiyle başlar. O zamanlar Doğu ve Hindistan çeşitli zenginliklere sahipti. Şöyleki; Doğu’dan gelen ve yüzyıllar boyunca buralara sahip olan devletlere çeşitli zenginlikler sağlayan İpek ve Baharat yolları bulunuyordu. Bu yollardan o zamanın kervan ve deniz yollarıyla çeşitli ürünler Avrupa’ya taşınıyordu. Avrupa, konumu itibariyle bu yollara uzak olduğu için ürünlere zor ve pahalı şekilde ulaşıyordu. İşte bu zaman zarfındaki zorluk ve ekonomik zarar 1498 yılında Portekizlilerin Hindistan’a ulaşmasıyla son bulmak istenmiştir. Bu yola çıkmalarındaki en büyük sebep ticaretin alışılagelmiş yollarını değiştirerek ekonomilerini güçlendirmektir. Bu hedeflerinin karşısındaki en güçlü devlet ise, bu bölgenin ve istenilen ticaretin sahibi Osmanlı Devleti’ydi.
Bu dönemde Osmanlılar, Akdeniz’e hâkim bir deniz gücü olmalarının yanında Hint Okyanusunda da donanma yüzdürmüşlerdir. Bu donanmalar küçük çaplı fetihlerle birlikte güç gösterisi ve keşif durumunu simgelemekteydi. Mesela II. Bayezid devri, Portekizlilerin bu keşif tarihine denk gelmektedir. Kızıldeniz kıyıları, Mekke, Medine ve Cidde topraklarının sahibi Memlüklüler savaşçı bir toplum olmalarına rağmen, deniz bilgileri yoktur. Her şeyden önce kutsal toprakların tehlikeye düştüğünü gören Sultan II. Bayezid, ünlü komutanı Kemal Reis önderliğinde 8 kadırga ve 300 top Memlüklülere verilir. Bunun yanında mühendisler tarafından da Süveyş Kanalı’nda Memlüklüler adına donanma inşa edilir ve durumun İslam davası olduğu belirtilir.
Bölgedeki ilk hareketliliği ise Yavuz Sultan Selim döneminde görmekteyiz. Portekizlilerin 1498 yılındaki bölgeyi keşfi, orada bulunan devletleri de rahatsız etmekteydi. Bunların başında Memlüklü Devleti gelmektedir. Portekizliler kessin zaferler olmasa da bölgede bulunması dahi büyük tehdit oluyordu. Memlüklüler, tabii olarak bu tehditlerin altından kalkamayacak durumdaydılar. Bu tehditler devam edip, def edilemeyince, Memlüklü içindeki Osmanlı yandaşları da seslerini çıkartmaya başlamışlardı. Bölgedeki sıcaklık da Osmanlı Devleti’nin ve dönemin padişahı Yavuz Sultan Selim’in kulağına gidince Mısır’ın fethi ile bölgeye sükûnet getirmek elzem oldu.
Savaş, 1516’da Suriye, 1519’da ise Mısır üzerine iki aşamalı gerçekleşiyor ve Ridaniye Savaşı sonucunda Mısır, Osmanlı topraklarına katılmış oluyor. Artık Mısır’ın konumu, stratejisi, ekonomik gelirleri direkt olarak Osmanlı’ya söz vermiş bulunuyor.
Bölgeyi keşfeden Portekizliler, etrafı ve İslam’ın kutsal yerlerini tehdit edince 1525 yılında Selman Resi önderliğinde Süveyş (Mısır) Kaptanlığı kuruldu. Süveyş tersanelerinde yapılan gemilerle Kızıldeniz’in güvenliği sağlanacak ve Portekizliler kontrol altına alınacaktır.
Artık Süveyş tersanesinin de işleve girmesiyle Aden kuşatılmış fakat alınamamış, bu dönem içinde Yemen’de Osmanlı yönetimi başlamıştır. Diğer bir sefer ise 1538 yılında Hadım Süleyman Paşa önderliğindedir. 70 parçadan fazla gemiden oluşan donanmasıyla bu sefer Aden’i fethediyor ve yardım isteyen Gücerat Sultanlığı’na ulaşıyor. Bu seferde Portekizlilerle yüz yüze gelindiği gibi bölgede gerçekleşen Portekiz fetihlerini eski düzenine getirmek olduğunu görüyoruz.
Buradaki bölgesel çekişme sonucu bazı topraklar el değiştirse de Osmanlı’nın kararlı duruşu Kızıldeniz’in girişi ve Yemen’deki köklü hakimiyetle belli olmaktadır.
Tekrar bölge güvenliğini sağlamak amacıyla Piri Reis, Hürmüz Boğazı’nı 1551 yılında kuşatıyor. Portekizlilerin büyük bir donanmayla geldikleri haberi ulaşınca kuşatma kaldırıldı. Yalnız donanmasıyla boğazın içinde kalan Piri Reis, Osmanlı donanmasını Portekiz ablukasından çıkartamadığı için kendisinin de bulunduğu birkaç gemiyle bölgeden ayrılmak zorunda kalıyor. Süveyş’e gelen paşa, başarısızlığı sonucu idam edildi.
Başkent’in kaygıyla takip ettiği okyanus çekişmesi, Seydi Ali Resi’i Basra’da kalan donanmayı kurtarması için görevlendirilmesiyle devam ediyor. Seydi Ali Reis donanmanın başına geçmesiyle birlikte, donanmanın tutsak kaldığı boğazdan çıkartmayı başarıyor ve 10 Ağustos 1555’te Portekiz donanmasını geri püskürtüyor. Bu küçük başarı elde edilse de Ali Reis donanmayı Kızıldeniz’e getiremiyor ve donanma Gucerat Sultanlığı kıyılarına yanaştırıyor. Mühimmat ve askerleri bölgede bıraksa da kendisi kara yolundan ilerleyerek İstanbul’a varıyor.
Aslında büyük bir tehlikeyle sonuçlanabilecek olan bu hatanın sebebi Osmanlı’nın okyanus bilgisinde eksik olması, gemilerinin de okyanusa değil denize dayanıklı yapılarda olmasından kaynaklanıyor. Zaten başkentten hayli uzak olan bölgede emir-komuta zinciri aksıyor, tecrübesizlik de üstüne eklenince bu tür başarısızlıklar yaşanıyordu.
Daha sonra Kızıldeniz’in güvenliği için Yemen Eyaleti kurulmuştur. Yine bu eyaletin güvenliği için 1555’den sonra Habeşistan Seferi gerçekleştirilmiştir. Habeşistan yönetiminin Portekizlilere olan yardımları sonucu bölge kıyıları fethediliyor. Bu fetihlerin sahibi ise Özdemir Paşa’dır. Özdemir Paşa’nın fetihleri sonucu Habeşistan Eyaleti kuruldu ve Kızıldeniz’in girişindeki iki kıyı; Yemen ve Habeşistan, Kızıldeniz ve sonunda ulaşılan Akdeniz için karakol görevi görmektedir.
Sultan II. Selim döneminde ise bir durum daha vuku bulmuştur. Şöyle ki; aynı bölgedeki Açe Sultanlığı, Osmanlıdan donanma desteği vermesini ve bölgedeki Portekiz tehditlerinin savrulması gerektiğini bildiren, kısacası geniş bir yardım talebinde bulunan mektubunu Sultan II. Selim’e gönderdi. Bunun üzerine Mısır’da eksiksiz bir donanma inşa edildi. Tam bu dönemde ise Yemen’de Zeydi İmamı Mutahhar isyan etmiş ve Açe’ye gönderilmek için hazırlanan Kurdoğlu Hızır Reis’ten Yemen’e hareket etmesi emredildi. Yemen’deki isyan bu sefer uzayınca Açe Seferi için yeni bir donanma inşasına başlandı. Seyyid Kemal Reis önderliğindeki donanma Açe’ye ulaştı ve Portekizlilerin saldırılarına karşı güvenli bir bölge halinde Açe Sultanlığı, Osmanlı’ya bağlılığına devam ettii. Ayrıca Açe Sultanlığı ile kurulan bağların da etkisiyle hem Kızıldeniz’e hem de Hint Okyanusu’na ulaşacak donanmaların rahatlığı açısından Süveyş Kanalı’nın gerekli olduğu projesi, dönemim sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa tarafından gündeme getirilmiştir. Hazırlıklara başlansa bile çok ilerleme kaydedilememiş ve bu proje çok ileriki zamanda gerçekleşmesi için rafa kaldırılmıştır.
Bölgede kesin ve büyük zaferler gerçekleşmese de Portekizlilerin emelleri çürütülüyor ve ticaret yollarının aktifliği, Osmanlı ve hazinesi için devam edilmiş bulunuyordu. Ayrıca bu fetihler İslam’ın koruması ve hamiliğinin Osmanlı açısından ne derece önemli olduğunu da zamanın devletlerine göstermiş bulunmaktadır.